10 Aralık 2017 Pazar

Happy Day

Bugün Pazar, haftanın ilk günü Dubai’de!
Benimkiler gitti, ev benim😉
Mutlu kalktım bu sabah...kendimi sevdim, yaşadığım hayatı sevdim!
Seçimlerimi, kayıplarımı, kazançlarımı!
Hiç bitmeyen enerjimi!
Hayatımın bütününün bana verdiği mesajı duydum.. sevdim🙏
Korktuğu şeylerin tam da ihtiyacı olanlar olduğunu keşfetmek müthiş güçlü yapıyor insanı...
Bir şeyden eğer korkuyorsanız, bilin ki hazineniz orda!
Korka korka yürümenin verdiği güveni sevdim!

Dubai’ye kış geldi, hava limonata gibi...
Sabahları camları açıp havalandırabiliyorum artık evi...
Bahçeler, balkonlar kullanıma açıldı...
İnce yorganlar aldık, sarılıp yatıyoruz...
Havadaki pus, pustaki kum, kumdaki sıcak azaldı...
Çöl kış uykusuna yattı..canımızı yakmıyor eskisi gibi😉
Artık güneş kıpkırmızı batıyor...
Ay kocaman parlıyor..
Beyaz bulutlar gökyüzünü mesken tuttu...
Hala yıldız yok ama yağmur sürpriz yapıyor arada..
Yerde bulamadığım doğayı gökte buldum, sevdim!

Rutinlerim var artık burada.
Hani tam kendim gibi olduğum, güldüğüm, dağıttığım yeni dostlar🙏

Anladıklarım var yeni yeni...
Bu akrobatlar nasıl ip üstünde yürüyorlarmış anladım mesela😊
Denge için zemine değil kendi ağırlık merkezini bilmeye ihtiyacı varmış insanın! Altındaki zemin ne olursa olsun, dengeni bulursan düşmüyormuşsun..
Hayatı zemine yatırım yaparak geçirmek beyhude bir çabaymış!
Kaygan zeminlerdeki içimdeki dengeyi gördüm, kendimi sevdim!

Farkettiklerim var geçte olsa...
Sadece kendimle ilgili.
İstediğim ne bu hayatta? Önceliğim ne? Aradığım ne?
Tutarlı mı bunlar?
İstediklerimle bulduklarımın ilişkisi öncelik verdiklerimde saklı farkettim!
İhtiyacım olanla aradığımın çelişkisi de geri plana attıklarımda!
Bulduklarımı sevdim!

Bu dünya benden ibaret ve kalbimdekilerden...
Ve en önemlisi geçici!
Yaşanan hiçbir şey kalıcı değil, kendimiz dahil!
Biliyorum hep buldum derken yine kaybedeceğim...
Biliyorum herkes gidecek ben kalacağım...
Biliyorum artık!
Bildiklerimi sevdim!

Sizde sevin!
En çok kendinizi❤️
İyi haftasonları...








2 Aralık 2017 Cumartesi

Kaan

Evlat.. bir garip can!

İlk günlerde hokka burunlu, güzel dudaklı, dümdüz kaşlı küçücük bir bebekti!
O küçücük suratta böyle bir güzellik olmasına inanamamıştım🙏
Çok uslu, çok uyumlu, çok sevimli oldu hep..
Hiç ağlamadı, hiç üzmedi bizi🙏💙


Şimdi...
Şimdi artık benden büyük eni, boyu...
Sesi kalın...
Hiç öpemiyorum şimdi.. elini tutup gezemiyorum, arkasından sarılıp yatamıyorum, boynuna girip koklayamıyorum...
Arada bir elini omzuma atıyor... nefesimi tutuyorum, hareket bile etmiyorum çekmesin diye..

Ergenlik insanın çocuğuna hasret kalmasıymış, şimdi onu biliyorum..
Benim küçük, kıvırcık, sevimli, çal çene oğlumun yerini koskocaman bir genç erkeğin aldığını görüyorum🙏

Etrafına ördüğü duvarların hemen arkasında bekliyorum, beni isterse duyabileyim diye..
Bazen, çok nadir istiyor😊 Hemen koşuyorum!

Beni beğenmiyor çok zaman.. Benim koyduğum kuralları lüzumsuz, varlığımı gereksiz buluyor...
O kendi herşeye yetiyor...
Seviniyorum!

Yeni bir sayfa açılıyor ergenlikte.. evlatla anne arasında!
Kuralları çocuğun koyduğu, annenin uzakta durduğu!
Uzakta durup bakıyorum, bakıyorum, bakıyorum...
Hayran oluyorum!

Bu sefer farklı şeylere...
Gün be gün ortaya çıkan karakterine!
Olaylar karşısındaki farkındalığına...
Olgunluğuna..
Benden daha hızlı olan adaptasyon yeteneğine...
Her olayın içindeki iyiyi şak diye buluşuna..
Her koşulda ayakta duruşuna...
Neşesine..
Değerleri oluşuna...
Sakinliğiyle verdiği derslere..
Dokunmadan sevişine💙
Bana “Anne!” deyişine...
Sahip çıkışına...

Kaybetmediğimi anlıyorum..aslında hiç sahip olmadığım için kaybetmediğimi ama😉
Aiti ve sahibi olmayan bu ilişkinin farkına varıyorum!
Yetişkin olma yolundaki, bu yeni tanıştığım delikanlıya, yakın olmaya, destek olmaya, saygı duymaya çalışıyorum!

Anne olmanın “gücünden vazgeçmek” olduğunu..
İnsanın da ne kadar az annesine ihtiyaç duyarsa, o kadar tamam olduğunu anlıyorum😊

En çok ihtiyacım olan şeyin, onun bana ihtiyaç duymaması ironisiyle her gün yüzleşip...
Annemi daha çok seviyorum😉
Ben de büyüyorum😊

Kaan💙
İyi ki doğdun evlat! İyi ki varsın🙏









30 Kasım 2017 Perşembe

Allah düşündüreceği kulunu çöle gönderirmiş😎

Kader, yol, yolculuk...
Hayatta bu yaşıma kadar kafamı kurcalayan konular, beni bilenler bilir😉

“Kaderimizde ne varsa yaşarız!” kavrayışı üzerinde kurguladım hayatımı hep şu ana kadar ben!
Bana yazılı olan senaryoda, ne gelirse önüme yaşadım, içindeki duyguyu, tecrübeyi aldım, devam ettim...
Duygulara, tecrübelere ve beni nasıl bir insana evrilttiklerine baktım yıllarca...
O yüzden, rengarenk bir duygu denizinde yaşadım, korkmadan üstüne gittim herşeyin!

“Kaderimizde ne varsa, ne için var?” sorusu ise beni hep bir huzursuz etti nedense....
Önüme gelen oyunu oynamak, her zaman daha eğlenceliydi... öyle de böyle de öğrenmiyor muydum ki?

Ne için var? Bu senaryo? Kim yazdı? Kim değiştirir? Baştan yazmak mümkün mü?

Öncelikler, korkular, kaygılar, değerler, mekanlar, kayıplar, aşklar, gerçekler...aslında şekilden şekile girmiş sınav soruları hayatın!
Yazılmış bir senaryoda, doğaçlama sahneye çıkmış, cesur ruhlarız hepimiz!
Birbirinin sahnesini çalmaya çalışan ve başrolde gözü olan🙂

İyi oynamak için çabaladım evet, ama...
“Bu rol ne için vardı?”

Korktum cevabından...
Bulamamaktan korktum!
Bulursam hakkını verememekten korktum!
Vermek için bedel ödemekten korktum... sorumluluk almaktan korktum...kendimi benden daha büyük bir ideale bağlamaktan korktum!
Ne bir ideolojiye, ne bir dine, ne bir hayat amacına bağlanmadım!
Herşeyin mümkün olduğu bir eğlenceli dünyayı mesken edinip, vur patlasın, çal oynasın yaşadım😊


Güzel, çirkin, değerli, değersiz, onurlu, gururlu, yalancı, adi, ikiyüzlü olmadan bilemeyeceğim için.. tam da bunun için...
Hepsini oldum!!
Ama ne için olduğumu görmezden geldim!
‭‭
Ve tabii ki yüzleştim sonunda!
“Hadi canım Ebru’cuğum, toparla, özetle, anla! Nasıl bir sen olmak istiyorsun karar ver! Yeteri kadar yaşadın!”

Nasıl bir Ebru olmak istiyordum?

Bildiğim düşünerek değil, yaşayarak bulacağımdı...Bildiğim, ne yaşamayı seçersem, sınavı ordan olacağımdı!
Yetmedi bildiklerim!
Ne istediğimi bilmeden, kendim olamadım😜

Hayat, senaryoyu yaşamaktan değil, yazmaktan geçiyor! Sil baştan ve bildiklerinle , sevdiklerinle, değerlerinle ve tüm kalbinle❤️
Kim durmuş yanımda, kim görmüş içimi, kim bilmiş beni gerçekten, kim destek, kim köstek olmuş...gözünü açıp görmekten ve bundan sonraki oyun arkadaşlarını ve yolunu kendin seçmekten😊
Bu sorumluluğu alıp, kendini ortaya koymadan da, yaşamak sadece oradan oraya savrulmak oluyor😊

Seyirci, oyuna bir son istiyor artık! Bilmek istiyor!
Katil kim?😉
Seyirci kim?
Oyuncu kim?
Ne için bütün bu pandomim?

Artık çalıp oynamak değil, seçip oynamak zamanı gelmişse demek...
Bir adım daha yakınız, kendimiz olmaya..
Sebebi bilmeye...cevabı bulmaya...hayatı görmeye...kadere ermeye😉🙏

Masal, kahramanın ejderhayı öldürmesiyle, kurdun karnını kesmesiyle, gökten 3 elma düşmesiyle, başlıyor....
Uyuyupta büyümesiyle...
Tıpış tıpış yürümesiyle😉

Ondan sonrası?

Happily ever after..of course🧚‍♀️🧚‍♀️🧚‍♀️




















17 Kasım 2017 Cuma

Peri Masalları Gerçek...

Dün gece müthiş bir bale gösterisindeydik✨
Kendimden geçtim, nefesim kesildi, hayran kaldım🙏

Sanat müthiş dönüştürücü birşey aynı doğa gibi🌲🌳
Burada en çok özlediğim şey, Urla, bahçem, ağaçlarım, yıldızlardı ya hep söylerim, işte dünkü gösteri ve ortam bana kendimi yeniden “evde” hissettirdi...

Ruhumu bıraktım, uçurtma gibi süzüldü..
Bir peri masalına, bir rüyaya girdim..
Kaf dağının ardına geçtim...

Birde çıkınca yağmur yağdı ki...inanılmazdı...
Büyülü birşeyler oldu...ben hayatımdan çıktım, uçtum ve geri geldim🙏

Ay ne romantik anlattın, alışık değiliz diyorsanız, tamamen haklısınız😉
Ben de bu kadar etkileneceğimi tahmin etmiyordum, daha doğrusu çoook eskiden, Efes’te Celsus Kütüphanesinde, yıldızları seyredip, şarap içerek dinlediğim konserlerden sonra, bir daha herhangi birşey beni bu kadar derinden etkilememişti😊

Sanat yani bir insanın içinden, ruhundan, bedeninden çıkan bir enerji, bir ürün, bir yapıt..
Başka bir insanın içine, ruhuna, bedenine dokununca, aynı frekansta bir enerji doğuyor ve o enerjiler birleşip, yüreği genişleten bir duygu yaratıyor...
Kalbinin büyüdüğünü, büyüdüğünü ve göğsünden çıktığını hissediyorsun...
İnsan, "Tanrı da insanı böyle yaratmış olmalı🙏" diyor.. aynı mantıkla, aynı enerji...ve AŞKLA❤️

Sanat yani bir insanın,  hiç yoktan ortaya çıkardığı bir şey, insana hiçlikten gelen kendi özünü hatırlatıyor.. içinden taşan o coşku, onunla bağlantı kurmasını sağlıyor yeniden...kendinin en iyi haliyle...

İster tüy gibi uçan balerinler, ister içinizi titreten müzik, ister kendinizi bulduğunuz bir dize, ister ruhunuzu gördüğünüz bir kitap..işte tam bu yüzden tutsak ediyor insanı..

Kendi en saf, en çıplak halini aynada gördüğün için..o zaman işte kendini, insanı, hayatı...olduğu gibi, olduğu kadar, sevdiğin için❤️

Bu dünya, bu mavi gezegen, çölüyle, deniziyle, dağıyla, karıyla, yağmuruyla, fırtınasıyla, içimize giriyor o zaman...

Bütünün bir parçası değil, bütünün kendisi oluveriyorsun!

Belki de çöllere o yüzden yağmurlar yağıyordur...kim bilir?

✨💫🌙🌟

15 Kasım 2017 Çarşamba

Çok gerçek Dubai! Buradan buyrun😉

Dubai ile ilgili doğru bilinen yanlışları yazacağım bugün! Aman gözünüzü seveyim olumluyu gör, alışacaksın, bir elin yağda öbürü balda demeyin😜 İyiyim merak etmeyin👍
Bunlar sadece çok çıplak ve gerçek Dubai, benim içimdeki dünya apayrı!
Başlıyorum o halde:

1. Dubai zengin şehri ! Sokaklarda dilenci bile yok!

Hayır! Dubai aslında çok derin fakirliğin yaşandığı, bir gariban şehri! İnşaatlarda çalışan Hintliler, işçilik yapan Pakiler, temizliğe giden  Filipinliler, kulelerin camlarını silip canlarını tehlikeye atan Nepal’liler, 50 derece sıcakta yol yapan Bangladeş’liler, klimalı ortama alışmasınlar diye 1970’lerden kalma, dökülen otobüslerle taşınan, balık istifi gibi toplu konutlarda, çocuklarına 3 kuruş para göndermek için üst üste yaşayan Asya’lıların şehri!

2. Dubai çok modern! Dünyanın hiçbir Arap ülkesinde olmayan özgürlükler var!

Evet, açık saçık geziliyor, şehrin ortasından bikiniyle denize giriliyor, barlarda çılgın partiler yapılıyor. Ama başınızı çevirdiğinizde, entarili adamlar, hacıyağı kokan insanlar, bir yaratıktan farksız gulyabani gibi çarşaflı kadınlar, restaurantta terliğini çıkarıp parmaklarıyla oynayan erkeklerle çevrili bir modernlik! Hep bir gözünü Arap dünyasına kapatman lazım ki kurgulanmış modernliği görebilesin!

3. Dubai pek çok dünya şehrine göre çok medeni!

Hadi canım! Önde giden bir adam ve arkasında sürüyle karı ve çocuk! Her baktığınız yerde “kadın” kimliğinin aşağılandığına, bastırıldığına, yok edildiğine şahit oluyorsunuz! Devlet dairesine girişte, kadın ve erkek oturma yerleri ve işlem yerleri ayrı, düzgün giyinin adam olun diye uyarılar.. Kaan ilk geldiğimizde hasta oldu, allah canımı alsın örtülü, kadın doktor tshirt’ün üstünden sırt dinledi😜 Benim oğlum erkek diye😂

4. Dubai her dine saygılı!

Sıkıysa ben Hristiyanım deyip bir su iç bakalım Ramazan’da dışarda!

5. Dubai liberal! Herkes için fırsatlar var! Çalışan kazanır! Hemde çok para kazanır!

Evet ama aynı işi yapan bir İngiliz bir Hint’liden çok daha fazla kazanır!! Sana verdiği tüm parayı, dünyanın her hangi bir yerinde alacağın bir şeyi, 3 misline 5 misline satarak senden gani gani çıkarır!
Kim demiş sömürgecilik kalktı diye?🤔🤔😃

6. Arabalar çok lüks! Hayatın boyunca binmediğin arabaları görüyorsun ve biniyorsun!

Doğru! Ama max. 120 km hız yapabiliyorsun, çoğu yerde çok daha altında. Bin Maserati’ye, uç uçabildiğin kadar😜

7. Deniz, kum, güneş, beach’ler şahane!!

Deniz görmemiş İngilizler, Almanlar için şahane! Hayatında kendini Ege’nin kollarına bir kere bırakmış bir insan için, dolgu deniz, hamam gibi su ne hissettirir dersiniz?

8. Peki Mall’lar? Markalar? Limuzinler? Çantalar? Ayakkabılar? Gece kıyafetleri?

Ben güzele güzel demem güzel benim olmayınca! Gez gez, ayaklarına kara sular insin.. eve gel😜 Ne o? “Gör g.tüm yolları!”😂

9. Opera, bale, konserler, araba yarışları, golf turnuvaları, spor!! Broadway müzikalleri?

Hepsi 500’den başlıyor güzelim, 3 kişi gittin, yedin içtin, izledin 1000-2000 gözden çıkaracaksın ben deyim😉

10. Yaw deli misin herkes balayına gidiyor, oteller şahane, aquapark’lar, tekne gezileri, mehtap turları, çöl safari?

Bekleriz efendim, bekleriz!

Marina’ya karşı evimiz, tanıdık safarici şöförümüz, entertainer indirim kupanlarımız, 2 tane de jipimiz var😂😂👍😘












9 Kasım 2017 Perşembe

Şöyle bir sohbet ettik kendimle😊

Hep hasret, vuslat yazıyorum, biraz da burada olanları yazayım dedim, oturdum dün, hiç planlamadan kendi içimle sohbete😉
Bu işin iyi tarafı, insan nereye bakarsa, oradan seyrediyor hayatı!
Vazgeçtiklerinin gölgesi kalkınca, bulduklarını farkediyor...
Biraz eksiliyor, biraz artıyor, biraz borçlanıyor, biraz veriyor...
Kendine çıkan yollarda, çıkmaz sokak sandıklarında gizli patikalar, karanlık geçitlerde aydınlık sonlar buluyor😊
Kendiyle ilgili, insanla ilgili keşfettiği, bulduğu şeyler, 40 yıldır bildiklerini solluyor😊

Ben mesela, ev ve düzen seven bir insanım herkes bilir..Rutinlerim, alışkanlıklarım önemlidir...
Dubai’deki evim de aynı İzmir ve Urla’daki evlerim gibi artık... aynı his, aynı koku, aynı düzen!
10 günde oturttum valla..çok az eşya ve sıfır destekle üstelik!
Herşeyi ben yapıyorum burda, ev işi, yemek, ütü, Kaan’ın okuldan alınması, alışveriş...haftada sadece 4 saat, temizliğe destek alıyorum, Nepal’li Jo’dan o kadar...

Bu bana ne söylüyor?
“Sen her yeri “evin”yapabiliyorsun pekala...Ev değil, sensin başroldeki...Evin sırtında Ebru’cuğum, unutma😉 Beceremeyeceğin bir şey de yok üstelik bu hayatta😉” Bu biiiiirrr👍

İkincisi; bir yere ait olmak, başka bir yere alışmayı engellemez! Bu hayatta  insanın tek evi olmak zorunda da değil üstelik.. neden hem İzmir’de hem Dubai’de aynı anda yaşayamayayım? Kim demiş olmaz diye? Böyle yaşayan da dünya kadar insan var üstelik.
Zihnindeki şablonlar değişince, tüm resim değişiyor!

Bu bana ne söylüyor?
“Tek yeri ev sandığın için, saplanıp kalma bir yere..
Gez, dolaş, ara, değiş, bul, bil!
Dar düşünme, genişle, yüreğini aç!
Hayat saplanıp kalmak için kısa, keşfedip, görmek içinse sınırsız”

Üçüncüsü;  çocuk canlısı, adapte olur!
Bizden hızlı öğrenir!
Kendi çıkarına göre evrilir!

Bu bana çok şey söylüyor:
“Kaan’ı bahane edip, korkularını örtbas etme güzelim😃
Sen sor bakalım kendine, ben nereye kadar giderim?😉”

Sonra dördüncüsü; insan her yerde aynı insan!
Çocuklarını, bavullarını, hayatlarını sırtlarına alıp gelmiş insanlar buraya...
Yeni geldik deyince, hemen kolundan tutup, geçecek, alışacaksın, endişe etme deyip, kendi hikayelerini anlatmaya başlıyorlar çok ilginç.
Hooopp mutlu oluyorsun, kendini bir Hint’liyle el ele, gurbeti falan konuşurken bulunca😃
Kaan’ın en yakın arkadaşı, siyahi ve ondan 30 cm.kısa dünya tatlısı Sudan’lı bir çocuk, sınıflarında bir Irak’lı otistik, Dubai doğumlu, sapsarı saçlı bir Alman, Lübnan’lı bir Hristiyan, Kanada kökenli çocuklar var... hepsi bir arada ve tipleri, dilleri, dinleri, sosyo-kültürel yapıları çok farklı olmasına rağmen inanılmaz iyiler...
Kaan, eski marka bağımlılığından büyük oranda kurtuldu, çıkan her yemeği az ve kötü de olsa aç kalmamak için yiyor, para mevhumu gelişti -hem burası çok pahalı bir ülke olduğu için hem de arkadaşları her kesimden çocuklar olduğu için-ve İngilizce bilen, bilmeyen, az bilen, aksanlı konuşan, hiç konuşamayan bir sürü çocukla, en büyük ortak dil olan “oynayarak, koşarak, gülerek ve paylaşarak” şahane anlaşıyor.


Bu bana ne söylüyor biliyor musunuz?
“Sadece kendimiz gibi insanların arasında yaşayarak ve marka ayakkabılar, montlar giyerek,  kültürler, ülkeler, dinler, demokrası, sınıf ayrımı, sömürgecilik,  insanlık vs.hakkında ahkam keserken ne kadar az bildiğimi...
“Çeşitlilik” ve “Benzerlik” gibi birbirine tezat duran iki kelimenin ortak paydasının, hayatın en güzel sürprizlerini verdiğini😊”

Diyeceksiniz ki illa görmek mi gerekiyor, hayır bahsettiğim görmek değil, hayatı, okulu, işi, yan koltuğunu, karşı kapını, kaygını, keyfini paylaşmak!
Çok ama çok büyük zenginlik🙏
İki semt ötemdeki adama yabancı olan ben, Ortadoğunun tamamına dost oldum iyi mi?😜

Beşincisi kendini bilmek, kendini sevmek, kendine yetmek, kendini açmak, kendini aşmak işin sırrı... Ne kadar önyargısız olursan kendine karşı, buradaki hayatta o kadar önyargısız oluyor sana karşı..
Becerebiliyor muyum? Her zaman değil daha🤔

Bu bana ne söylüyor?
“Mevzu her zaman sensin, kaçamazsın, kaçmamalısın! Kendine bak, sadece kendine!
Cevapların er ya da geç gelecektir!”

Ha derseniz ki ben bunları zaten biliyorum, ne gerek var gitmeye?

Bu size ne söylüyor?
Bir düşünün hele🤔😊😉

3 Kasım 2017 Cuma

Felsefik Yazı

İzmir’den uçağa binip, Dubai’ye gelirken, bir cümle okumuştum ve çok etkilenmiştim:“Home is not a place! It’s a feeling!”
Gerçekten de bana ait olan tüm duyguları ve evimi geride bıraktığımı düşünüyordum...

İnsanın, mekandan, insandan, durumdan, koşuldan bağımsız olduğunu deneyimlemeyen çoğu kişi, elimdeki güzellikleri ve imkanları görmem gerektiğini söylediler bana, haklı olarak..
Oysa benim zihnim öyle düşünmüyor, hayatta hiçbir çıkışım elimdekilere bakarak olmadı benim! Bu duygudan çıkışımın da, bak ne şahane bir yerde yaşıyorumla olmayacağını biliyordum buraya gelirken..sonuçta hayatımı değiştiriyordum, tatile çıkmıyordum ki, en iyi tatil köyünü seçeyim😊 Hangi peri padişahının kızı mutludur masallarda?

Nasıl yapacağımı, yapıp yapamayacağımı bilmiyordum daha...
İnsanın mucizesini ve aslında kaderinin hakimi olduğunu bir kere daha şaşırarak farkediyorum şimdi... çünkü en zor günlerimde yazdığım yazıların birinde, kendi cevabımı fısıldamışım kulağıma:

“....duygularımın izini sürmekten öte bir öğrenme yolu yok benim için..ve yaşanılan şeyin içindeki duyguyu bulmaktan başka çıkış😊” demişim...

Uzaklaşmak ise çıkış için olmazsa olmazmış meğer..
Yaşadığın her neyse bir adım geri gidip, hatta bir adım daha, dünyanı olaylardan ayırdığın zaman oluyormuş çıkışın...ben ne yaşıyorum, ne kaldı bana herşey gittikten sonra deyince..
Alt alta yazıp, listene uzaktan bakınca...
Kendi hayatını, bir film izler gibi seyredip, “Ben olsam burda böyle yapardım!” diyebilince...
İnsan, kendi kendine yoldaşlıktan keyif almaya başladığı zaman, kendini görüp sevdiği zaman,
işte tam o zaman içindeki gündemi kendi belirleyebiliyor...ve kendini daha iyi, çok daha iyi tanımaya başlıyor!
O zaman özlemde, keyifte, hayatta, sılada tadından yenmiyor😉

Anlıyor ki-dünya da, insan da, vatan da-kendisi!!
Ha özlem bitiyor mu? Hayır elbette..
Şu ana kadar bildiği “kendinin en iyi halini” özlemeye devam ediyor insan..
Şu ana kadar bildiği şeylerin de pekala değişebileceğini görene kadar..

Anlıyor ki, ne istediğini bulmak için, kaybetmek gerekiyor! Hayat dualite ile öğretiyor.. gündüzü bilmek için geceyi, geceyi sevmek için yıldızı görmek gerekiyor... yıldızı da, güneşi de, gecesi de, gündüzü de, ağacı da, çölü de gerekli bu dünyadan geçmek için..

Önce bölüyor sonra tamamlıyor düzen, ne ile tamamlanmak istediğini görmen için!
Boşluklar, mesafeler önce kendi içinde kapanmadan, Marina’lar, Mall’lar işe yaramıyor😉
Ve herkes sınavını öyle ya da böyle, orda ya da burda yaşıyor....hayat sadece dekorunu veriyor...

İnsan, kaderini kendi yazıyor, kaderini kendi biliyor, kendine ne iyi gelecek bir tek kendi görüyor!

Kalanlar, ne olursa olsun hep kalıyor, giden gidiyor...










22 Ekim 2017 Pazar

Dubai’de bir ay bitti🐪

Tam 1 ay bitti bugün Dubai’ye geleli.
Hayatımda ilk defa evimden, İzmir’den bu kadar ayrı kaldım diyebilirim... üniversite stajımda da 1 ay İstanbul’da kalmıştım ama babamın evindeydim, sayılmaz😉

Azla yetinmeyi, hayatı etrafımızda değil sırtımızda taşımayı gördük bu bir ayda..
“Öğrendik” diyemiyorum, çok erken daha😊

Nasıl gidiyor diyor canım arkadaşlarım..
Cevap: An’da olduğum müddetçe iyi😊
Ama “Ben neden bu hasreti çekiyorum? Nerde sevdiğim rutinlerim? Nerde benimle bu hayatta yol arkadaşım olsun diye seçtiklerim? Bahçem? Çiçeklerim? Memleketim?” sorgulamalarına girersem zor olabiliyor...

Dubai, samimi olmak gerekirse, yaşamak için dizayn edilmiş bir proje... Evimin içinde marina manzarasıyla yaşamama rağmen, bana mesela, deniz deniz gibi gelmiyor...evler yuva gibi değil, hava puslu, gökyüzü gri.. Birileri hayal etmiş, öbürleri yapmış, lego gibi😊
Bir fanusun içine tasarlanmış bir kurgu şehir..
Bu günlerde mesela, bir ay boyunca kurgulanmış bir “fitness challange” fırtınası esiyor bütün şehirde, herkes parklarda...her yerden, Şeyh’in oğlu(!), Kaan’ın okulu dahil  telefon mesajları geliyor...Hep birlikte fitness’ı challange ediyoruz Dubai olarak🙃

Sanırım herkes benim gibi anda yaşadığı için, tarihi yok, geçmişi yok dolayısıyla geleceği yok!
Hani ülkenin yerlisi bile yok nerdeyse, o derece..
İnsanlar geliyorlar, çalışıyorlar, eğleniyorlar ve gidiyorlar..bir süreliğine..

Anına bağlı, kendine odaklı, özleyecek çok şey biriktirmemiş insanlar için ideal👍

Benim içinse bir “farkındalık”,  hiç olmadığım, yapmadığım, bilmediğim bir hayatı yaşama provası.. Kendi içimden yeni bir ben çıkarma denemesi..
Bir doğuma hazırlanır gibi üst üste koyup, biriktiriyorum, dönüştürüyorum, değiştiriyorum kendimi..

Türk çevresi bulmak çok kolay, herkes rakıya balığa hasret...Hemen muhabbet dönüyor, ortak nokta bulunuyor..
Gurbet insanları “bir” yapıyor...
Derin bir yerlerdeki bir duyguyu paylaşınca, sınırlar kalkıyor, dertler dökülüyor, sohbet koyulaşıveriyor...
Normalde aylarla katedeceğin mesafeyi bir anda alıveriyorsun insanlarla...

En çok neyi seviyorum? Düzeni ve yalnızlığımı...kafamın net oluşunu...aylardır içinde boğulduğum “Ne yapmalıyım? Nasıl yapacağım?” duygusundan kurtulmuş olmayı!
Kaan için doğru yaptım hissini👍
Kendime ve hayata meydan okumayı seviyorum burda.

En çok neyi sevmiyorum? Havada asılı kalmayı....ait ve sahip olamamayı...
Hiç yeşil, doğa, hayvan olmamasını..
Ve havasını, boğan, nemli, puslu sıcağını...
Çölü sevmiyorum🐪

En çok pişman olmaktan korkuyorum yazmıştım, ilk Dubai’ye geldikten sonraki yazımda..
Pişman mıyım? Hayır😊

İşte bir aylık toplu rapor...
Bir ayın sonunda da hediyemi alıyorum yarın çok şükür🙏
Anneciğim  geliyor🙏💃

O zaman yeni haftanın mottosu😊😉❤️
“Bir tek annem olsun, bana bişey olmaz!”

İzlemede kalın ama sanmayın ki tatildeyiz🙃











4 Ekim 2017 Çarşamba

Haydi bakalım😉


Havada asılı kalmış bir damla... damlanın içinde bir kum... kumun içinde bir şehir Dubai...o yüzden puslu hava...
Çok sıcak... çok ışıltılı... çok pahalı...çok yapay...

Bu tecrübe bana ne öğretecek göreceğiz...
Planlı hayat... doğru karar... Kaan için iyi bir gelecek... kabuğunu kırma... lokal değil global düşünebilme ve yaşayabilme becerisi... kendimle yüzleşme, hayatta yapamam dediklerimi yapma cesareti... azla yaşamayı öğrenme... temel ihtiyaçlara dönme... yalnızlık... içimdeki sesi yeniden duyma... ayağa kalkma... yeniden doğma... başka bir coğrafyada, kültürde, değerler sisteminde kendine yer bulma... alışkanlıklarını yıkma, yeniden kurma...eksilmeden küçülme... ayakta kalma... meydan okuma... zaman kazanma... durma... uzaktan bakma😊

Benden ne götürecek, onu da göreceğiz...
Hasretle geçen yıllar... dostlar belki kim bilir? İçimdeki dinmeyen sızının gün be gün aşındırdığı kalbim... aidiyetlerim... değerlerim... 

Her seçim bir vazgeçiş.... her vazgeçiş bir başlangıç... her başlangıç sonsuz seçenek... her seçenek bir kader...


Kaderlerimize içelim👍

23 Eylül 2017 Cumartesi

"İlk" izlenim...

Şimdi duygulara çok girmeden yazacağım, yoksa çıkılmaz bugün bu işten..

Pek çok kişi ilk izlenimin ne diye sorunca düşündüm, hayatta ilkler mi önemlidir, sonlar mı diye. Bazen ilk izlenimlere göre kararlar verip, fena halde ağzımızın payını aldığımız ne çok şey var aslında.
Ama nedense hep "ilk" önemsenir, sonunu görmeden, bilmeden henüz.
Benim ilklerim ve sonlarımsa çok karışık:

Mesela ilk evlendiğim, doğurduğum günler kelimenin tam manasıyla "korkunçtu".
İlk okula başladığım gün ise bir kabus👻
İlk aşkım çok acıydı, uzun süre kendime gelemedim.
İlk evim, en az sevdiğim😒
Ama öte yandan ilk işim kadar sevmedim hiçbir işimi...
İlk arabam en kıymetlisi, beyaz serçem❤️
İlk bakış, ilk öpüş, ilk "seni seviyorum"lar paketinin yerini hangi son tutar allah aşkına😂😜
Kaan'ın içimdeki ilk kıpırtısı peki?
Birde iyi başlayan kötü biten, kötü başlayan iyi biten dünya kadar tecrübe de cabası😜

Yani şimdi hangisine güveneceğiz anam babam?
Nasıl pozisyon alacağız bu "ilk" gün bilemedim🙃

Sadede gel, ne hissettin derseniz, genel duygum çok kısaca "garip".
"Ben kimim, nerdeyim, neden burdayım, burası da güzelmiş, ama fena sıcak, o arabayı da alayım, bunu da alayım, lan burası Amerika gibi aynı, ve fakat ohaa çok pahalı, şu kulede alçakmış biz neler gördük abi, asansörler jet gibi...
Ben kimim, nerdeyim? Burası evim mi?"

Haa birde mühim not:İzmir'in sağında, solunda foto çekip koyan sevgili dostlara sesleniyorum...
Allah sizi bildiği gibi yapsın emi😢😉





11 Eylül 2017 Pazartesi

Vedalar zor😢

Bazı duygular çok Türkçe..
Benim şu sıralardaki çoğu duygum...çok Türkçe..

Mesela bugünlerde en çok hissettiğim "hüzün"
Sık sık hissettiğim "sızı"
Hissetmekten deli gibi korktuğum "sıla"
Şimdiden içimin tam ortasına kurulan "hasret"
Her akşam gün batarken içime dolan "efkar"
Her gece yarısı uykumu bölen "kasvet"
Her şeye rağmen hayata karşı duyduğum "şükran"
Her zaman iyi ki dedirten "vicdan"

Bazı duygularsa çok evrensel..
Başıma ne gelirse gelsin hiç eksilmeyen "coşku"
En çok kızdıklarımı bile affettiren "sevgi"
Kendime ve seçimlerime karşı duyduğum "saygı"
Hayatımı sıfırlarken içimdeki "kaygı"
Bu hayattaki yol arkadaşlarıma karşı duyduğum "güven"
Hatalarıma karşı duyduğum "pişmanlık"
Sadece kendime ve gücüme olan "inanç"
Beni yaratana, koruyana, kollayana karşı duyduğum "aşk"
Hayata karşı duyduğum "umut"
Yıllar içinde koşullardan tamamen bağımsız olması gerektiğini öğrendiğim "mutluluk"
Aidiyetlerimiz, bize ait olanlar değişse bile, içimizde duyduğumuz "bağlılık"

Bugün Urla'dan, on gün sonra İzmir'den giderken...
Şimdilik yersiz, yurtsuz, evsiz ve duygusalım biraz...
Kendi çemberimin dışında değilim, başka bir çemberin içine girmedim henüz...
Bir yıl sonra, her tarafı toplanmış, panjurları kapanmış, loş ve buruk kalan evimizden girerken ne hissedeceğim bilmiyorum..
Bildiğim tek şey, duygularımın izini sürmekten öte bir öğrenme yolu yok benim için..ve yaşanılan şeyin içindeki duyguyu bulmaktan başka çıkış😊

Hasretle öperim şimdiden😉 





13 Ağustos 2017 Pazar

Herkes gider Mersin'e ben giderim tersine😜


Birşey itiraf edeceğim...
Herkesin sürekli denize batıp çıktığı bumeranglarının, kızgın kumlardan serin sulara uzanan ayak fotolarının sosyal medyayı sarstığı bu günlerde...
Üstelikte benim ennnn sevdiğim mevsim yazken...
Çok garip birşey oldu🙄
Sokakları özledim..Herşey böyle başladı..

Sonra pek çok şeyi özlediğim geldi aklıma..
Gece ışıklarını... akşamüstüne doğru kurulan rakı masalarının çatal bıçak seslerini..
İnsan uğultusunu...yoldan geçen çingene çalgıcıları, masa altı kedilerini...
Yürüyen insan kalabalıkları arasında yok olmayı..
Giyinip kuşanıp geceye akmayı...Çakırkeyif sallana sallana eve dönmeyi..
Ara sokaklarda kendimi kaybedip, caddelerde bulmayı...

Gündüz sokaklara yayılan gazete, ekmek kokusunu...
Gevrek diye bağıran sesi...
Yıkanmış dükkan önlerini, üstüme sıçrayan kaldırım sularını...
Öğle yemeklerinde salata yemeyi...
Kemeraltı'nı, Alsancak'ı, Göztepe'yi...

Rutinlerimi, bana ilaç gibi gelen dostlarımı, sabah kahvelerini, akşamüstü çaylarını...
Akşam çalan kapı zillerini...
Sabah kaoslarını...

Üstüme mont alıp çıkmayı...kışlık botlarımı...yırtık kotlarımı...
Haftasonu programlarını... pazar kahvaltılarını..
Cuma gecelerini ...evde çilingir sofrası kurmayı, inceden bir şarkı çalmayı...
Günaydın diyen esnafı, torbamı taşıyan amcayı, karşıki çiçekçiyi..

Yorganı üstüme çekip, yağmur sesiyle kitabımı okumayı, sıcak ve güvenli bir uykuya kendimi bırakmayı...
Kışa hazırlık olan o büyülü, loş ışıklı mevsimi...
Elimi fincana sarıp ısıtmayı...
Şehre gelen yeni filmleri...
Evet ben "şehri" özledim...

Şehrimi özledim...
İzmir'i özledim....


11 Ağustos 2017 Cuma

Mutlu anlar birleşip mutlu hayat oluyorlar Ebru'cuğum...

Ömürlük dostlarımla birlikteydik bugün...
Yıllardan sonra, yollardan sonra yeniden yanyana olmak güzeldi..mutluyduk...

Eve gelince düşündüm uzun uzun hayatı, mutluluğu, mutsuzluğu..
Mutlu bir hayatım var demek için, ya da tam tersi, ne etkili oluyor?
Mutlu hayat ne demek diye...
Cevaplarım çok kolay gelmiyor bugünlerde, malum akortlar bozuktu bir süredir, hemen geldi bu sefer😉

"Mutlu anlar birleşip, mutlu hayat oluyorlar Ebru'cuğum" dedi sağ kulağımın arkasındaki ses! (Bahsetmiş miydim bu sesten daha önce? Neyse başka yazıya..)

Farklı farklı küçük küçük anlar...
"Tapas" gibi...atıştırmalık..

Ne seviyorum ben diye sordum kendime...
Mutlu anlarım neler?

Sabah kahvaltılarında müzik dinlemeyi.. günde en az 1 saat kendimle vakit geçirmeyi..mutlaka en az 1-2 saat okumayı...mutlaka sevdiğim arkadaşlarımla konuşmayı...kahve içmeyi...yemek yapmayı...ev toplamayı... canlı çiçekleri...araba kullanmayı...hergün yeni bir şey öğrenmeyi... haketmeyi, emeğimi paraya çevirmeyi...hak yememeyi...makyaj yapmayı, bakımlı olmayı, süslenmeyi...derinlemesine sohbetleri...insanların ruhunu görmeyi...kendime ve başkalarına açık olmayı... akşamüstü saatlerini...akşam güzel sofrayı, hafif bir içkiyi...birlikte olduğum insanların hayatını o gün için güzelleştirecek birşey yapmayı...eve mutlu gelen insanlar  görmeyi... hayal kurmayı, kurdurmayı.... soru sormayı, cevabı duymayı...dua etmeyi, enerji vermeyi...içimdeki mistik gücü farketmeyi, hissetmeyi...dansetmeyi... yanaklarım ağrıyıncaya kadar gülmeyi...Kaan'ı🙂

Hayatımızı hep olmak istemediğimiz bir filmde gibi yaşıyorsak, kendi tapaslarımızı kendimiz yapamıyorsak, ya da yaşadığımız hayat mutlu anlarımıza ihanet etmemize neden oluyorsa, ödünç alınmış bir pardesü gibi iğreti duruyor mutluluk üzerimizde...

Şimdi bugün neden mutluydum? Süslenip makyaj yaptım bir kere, kendime zaman ayırdım, araba kullandım uzun uzun, derin bir sohbet ettim dostlarımla, ruhumu açtım, Kaan yanımdaydı...
Bakın min.5 karşılanmış...
Çeşme'den dönüşü eski yoldan yaptım, Ildırı'yı görmemiştim ne zamandır, hava da tam akşamüzeri saati.. al bir mutluluk daha...
Yolda annem, Kaan ve ben renkli kapılar ve nereye açıldıkları  hayali kurduk, ne kadar farklı ve renkli olduğumuza şaşarak, birbirimizi, hala, daha iyi tanımaya ihtiyacımız olduğunu farkederek..mutluluk değil de ne şimdi bu?
Aklım, kalbim, iç sesim farklı şeyler söylüyor bugünlerde...
Dualarımsa daha net, daha berrak...
"Kaderimi bana kolaylaştır" diye dua ediyorum Tanrı'ya..farklı seslerin gürültüsünü azalt...bu bile bir mutluluk...
Sağlık, sıhhat işlerine şüküre girmiyorum bile...

Yani uzun lafın kısası..
İnsanın hayatı ortadan ikiye yarılmış olsada, canı yanmış, içi acımış, dünya durmuş, kalbi kırılmış, her neyse işte...

Mutluluk anlardan ibaret Ebru'cuğum...
Onları  bul, sıkı sıkı tut, bırakma🙂
Mutlu anlar birleşip, mutlu hayat oluyorlar çünkü....
Unutma!!!



3 Ağustos 2017 Perşembe

Kes Sesini!

Sesim çıkmıyor yine 10 gündür...yazın ortasında üstelik..
Öksüre öksüre boğazım yırtılıyor geceleri:-(
Neyse bugün doktor, antibiotik, iyileşeceğim inşallah...

Hayat "kes sesini" diyor sanki bazen...kapa çeneni, çok konuşma...
O yüzden içime kaçtım nicedir.. Bilmiş bilmiş konuşarak olmuyor  her zaman, susarakta olmuyor, hatta ne kadar çıkarmak istesende içindekini, boğazını da yırtsan olmuyor..
Olmuyorsa olmuyor...

Olmasada iyiyim...
Merak etmeyin:-)

Sosyal medyadan uzak durmak ve içime kaçmak ihtiyacıyla, içimdekileri, gözümdekileri paylaşmaktan aldığım haz arasında sıkışıp kaldım...

Yazmak ki herkesin yaptığı bir iş değil hayatta, anlatmadan anlayamayanların işidir biraz..
Hele ki blog yazmak, günlük tutmaya benzemez.. Hani insanın kendi kendine şarkı söylemesiyle, sahneye çıkıp bağıra çağıra şarkı söylemesinin aynı şey olmadığı gibi..

Duyulmaya, beğenilmeye, anlaşılmaya, anlatmaya olan ihtiyaçtan çıkar ve beslenir yazı..
Yazmayınca eksik kalıyorsa yazıyor insan, yoksa deli mi oturup içini açsın herkese?

Kim beni anlar, ne anlar, neresinden anlar, öyle mi anlar, böyle mi yorar diyerek yazılmıyor ki anasını satayım..
En iyisi ben koyayım şöyle ortaya, kim nasıl anlarsa anlasın..
Yoksa tek başıma çalıp söyleyeceksem, ne anlamı var yaşamın?
Cesurca kendimiz olduğumuz zamanlarda yaşamıyor muyuz sadece?
Yazmak için sesime ihtiyacım yok ayrıca...Ne kadar sesimi kısarsa kıssın hayat, biraz duygu, üç beş kelime yaşar giderim:-)

Kendimi anlatarak bulmak mı, bulunca anlatmak mı derdim bilmiyorum...
Yoksa içimizdeki aynalardan yansıyan karşımızdakilerin sureti mi insanı yazmaya iten?
Bildiğim içimdeki orkestranın akortu bozuk bu günlerde...
Düzeltip geleceğim😘



25 Haziran 2017 Pazar

İçimdeki Bayramlar👏

Bugün bayram!

İnsanın ruh hali bayram olsun olmasın kutlanacak bugün, bu bayram.
Oruçta tutmadık ki, sevinelim bitti diye😜

Sabah yatakta boş boş tavanı izlerken çocukluk bayramlarım geldi aklıma.

Ankara'da babaannemlerdeyiz, hakkaten evde bir bayram havası...yine yatakta yatıyorum, üstümde o zamanki küçücük cüsseme çok ağır gelen, pamuk bir yorgan var, mavi saten... yastığım çok sert, kenarları dantelli ve çiçeklerle işli, yatak epey yüksek.
Değişik kokuyor yatak, sabunumsu, klorlu...yerde kahverengi bej desenli halı, kapısı dalgalı ahşap gardrop, amcamın Tenten dergileri, ortaya yayılmış bavullar.. kapının camı kocaman, arkasından gelip geçen insanları görüyorum. İçerden çay karıştırma sesleri şıkır şıkır şıkır...

Mutlaka kırmızı veya siyah rugan, delikli, yeni ayakkabılarım var, beyaz külotlu çorap ve genelde annemin seçtiği, çokta içime sinmeyen elbise... ama ayakkabı aklıma gelince yataktan fırlayıp kahvaltı masasına gidiyorum...
İşte bayram başlıyor, herkes beni görünce ilk defa görmüş gibi, dünyanın ennn güzeli benmişim gibi, ne harika bir çocukmuşum gibi, beni ne çok severlermiş gibi, hiç bırakıp gitmeyecekler gibi, prensesmişim gibi, çığlıklarla beni karşılayıp baş köşeye oturtuyorlar... paşa çayları, tereyağlı ballı ekmekler, çörekler, börekler, babamın bebeklik fotoğrafları, üstünde iki geyik olan en sevdiğim vazo, dedemin beyaz toz ilacını içişi, "Allah aşkına biraz daha ye" ısrarları eşliğinde kahvaltı bitiyor.
Önce kime gideceğiz, hızlı bir program  yapılıyor, en az 20 eve gidiliyor, arada eve gelip, hızla misafir ağırlanılıyor, bulamadıklarınıza kart bırakılıyor, her gittiğimiz evde önce kolonya sonra gümüş tepsilerde 2-3 çeşit likör, kahve, çikolata, tatlı, fırfırlı, sabunlu elbezi sırası bozulmadan ikram ediliyor, bana her daim ikinci çikolata hakkı tanınıyor, azcık likör içmeme izin veriliyor😉
Herkes ne kadar güzel olduğumdan ve ne kadar büyüdüğümden mutlaka dem vuruyor...Harçlık falan veriyorlar ama parayla işim yok o zamanda, aklım fikrim ayakkabılarda, şu etek biraz daha kısa olsa daha iyi dururdu da falan🙂

Annem ne güzel, babam ne mutlu, halacığım ne tatlı, babaannemler ne kadar sevgi dolu oluyor bayram günleri... ve ben bildiğin prenses oluyorum...ve ne iyi, ne güzel, ne harika bir yer bu hayat🙏

Gözlerimi dikmiş tavanı izlerken, inceden bir sızı içimde... Nerde beni o çok sevenler, yere göğe koyamayanlar? Ölmeden çok önceleri gittiler hayatımdan bazıları, bazılarını çok acı çekerken gördüm, kaybettim..Tek canım annem var, biz sanki birbirimize sarılıp ışınlanmışız gibi 2017'ye..

Şimdi "bugün" ne benim için... "Gökhan çikolata al, konu komşu gelirse, rezil olduk geçen bayram"dan ibaret bir tatil günü🙂

Sabah bir tur bayramlaşırız aramızda, eski adetlerden likör, kahve  ve çikolata eşliğinde...bir nebze daha şık giyinip... Ayağımda siyah Birkenstock'larım, kafamın yarısı geçmişte, yarısı denizde...

Ama "bayram günler" yok mu hiç?  Var olmaz mı?

Güvende olma, sevildiğini bilme, onaylanma, farkedilme, umut, sevdiklerimle olma, sağlıklı olma, gezme, yeme, içme ve ayağımdaki ayakkabıları sevme😜😜 bayram mesela hala..
Konuşmadan anlaştığın insanlar, Kadir kıymet bilenler, seni her zaman sevenler yok mu? Hah onlar bayram❤️
Kaan'ın kahverengi gülen gözleri bayramların en hası🙂
İç huzurunu, dengeni bulmak, anda olmak, azla doymak, yıldızlar, ağaçlar ve çiçeklerden bir dünya kurmak, kitaplar, bir duble rakı, bir kırık ezgi, yastığa başını koyunca uyumak bayram..

Yani bayram içimizde vesselam artık😜 Bulup çıkaracağız bir zahmet...
Kalk Ebru'cum kahvaltıyı hazırla, çayları şıngırdatta Kaoş uyansın💙

Geçmiş, mevcut ve hayalinizdeki tüm bayramlar kutlu, mutlu olsun🙏👏❤️





21 Haziran 2017 Çarşamba

Kadir🙏

Yılın en uzun günü bugün...
Ve de Kadir Gecesi...
Hayat tesadüfleri sever... Hani Indiana John's filmlerinde olur ya, yılın belli bir günü, güneş ışıkları bir taşın üstüne gelir, şifre söylenir ve geçit açılır.. belki öyle bir gündür bugün, kim bilir?

Belki yüreğimizden geçirdiğimizle, dilimizden söylediğimiz denk olur...
Şifreyi bilirsek, yolumuz açılır...

Her Kadir Gecesi, diğer gecelerden farklı olarak, içimin kandillerini yakar benim... yaşamı ve kıymet bilmeyi müjdeler...

Ne var bugün hayatımda farkedip, şükredeceğim, kadrini bileceğim?

Bin şükür oğlum..ilk aklıma gelen...
Sağlığım... aklım... bedenim ...
Duygularım var sonra, taşan coşan, yaratan, yıkan, yeniden kuran itici güç, duygularım...
Kendime güvenim var...bitmeyen, azalmayan umutlarım...
Bol kahkaha attığım günlerim, değen insanlar için döktüğüm gözyaşlarım var...
Ailem var, dostlarım var, geçinecek kadar param, başımı sokacak evim..
Sonra ağaçlarım var, koskocaman bir bahçem...
Hayatı farkettiren, yaşadığımı hissettiren anlarım var...
Düşsemde kalkarım dedirten tecrübelerim...
Yediğim kazıklar var çok şükür, temelimi sağlamlaştıran...
Beni seven, gerçekten seven insanlar var sonra...
Hayatımdan çıkanlar, yeni girenler, hep kalanlar, geçici duranlar var...
Ne çok öğrendiğim, ne çok unuttuğum var, say say bitmez... ama herşeyi unuttuktan sonra bana kalanlar var, paha biçilmez🙏
Kaybettiğim maçlar var, sonunda galip olduğum...
Kazandığım iddialar, değmeyeceğini gördüğüm...
Kendimi alıp gidecek, kendime yetecek gücüm var yıllar sonra, az şey mi?

Ben varım sonunda, eyvallahsız bir ben üstelik...
Geçte olsa farkettiğim🙂

Bu güzel yaşamın her anı için... aldığım nefes için, sevgiyle atan kalbim için, bana yaşattığın, hayatımda olan  iyi, kötü- her duygu, her insan, her tecrübe- için binlerce şükür Allah'ım🙏

Kaderimi bana kolay kıl, payıma düşeni yaşat, ruhumu genişlet ki, yanına yakışayım🙏

Hayırlı, mutlu, nice Kadir Geceleri...




28 Mayıs 2017 Pazar

Dubai

Dubai'de ne yaptığımı hergün yazdım malum🙂
Şimdi biraz hissetiklerimi yazacağım.

Dubai benim için bir meydan okuma...kendime, rutinlerime..
Yıllardır sevip sevmediğimi unuttuğum hayatımı değiştirme fırsatı..
Kendime çıkan yolların kesişme noktası Dubai..
Evet herkesin dediği gibi adamlar bir şehir yaratmışlar.. ben yeniden bir hayat yaratabilir miyim provası..
Evet sıcak, insanı eritecek kadar sıcak..ben kenarımda köşemde birikmiş tortulardan kurtulabilir miyim, eritebilir miyim onları denemesi.

İlk hissetiğim duygu:
Hafiflik..
Adadaki yazlarda çoklukla, süzülen bulutları, denizin üstündeki dalgaları, otların uçuşunu, motorların pat pat seslerini, halamın kahvaltı tıkırtılarını, havada uçuşan toz zerreciklerini, merdiven basamaklarının tek tek gıcırtısını, denizin içindeki yosunların aheste salınmasını uzun uzun izlerdim... evin gölgesinden saatin kaç olduğunu bilirdim, ayın büyüklüğünden tarihi...öyle boş, bir o kadar doluydu zihnim...
Dubai öyle işte.. hayat boşalmış gibi..
Her detaya, her duyguya yer açılmış...
Sanki defterin baştaki sayfaları yırtılmış, temiz bir sayfa açılmış önüme.
Hafif ve değişik bir his...

Sonra bir de garip ama bitiş hissettim, başlangıçtan çok..
(Bu duyguyu Türkiye'de değil de orda hissetmem de enteresan!)
Her bitiş de bir umut çünkü.. araftan çıkış..öyle ya da böyle!
Umut hissettim endişeyle karışık...

Son olarak...Yalnızlık..
Herkes evden gittikten sonra ne yaparım bilmediğim bir evde , şehirde, hayatta diye düşündüm.. bir başkasının hayatını ödünç almış gibi mi olurum?
Yeniden otur hayatı baştan yaz gibi...
Yalnız olur muyum?
Kendime yeter miyim kendime kalırsam?
Kendimi eyler miyim?
Düşündüm!
Soruları sordum içime, cevaplarını bekledim.
Duydum!

* Korkuyor muyum?
   Çok.

* Mutsuz olursam?
   Olurum geçer.

* Yalnız olur muyum?
    Şimdi değil miyim.

* Pişman olur muyum?
 
İşte hayatta beni tutan tek soru bu farkettim!! Tek korkum, tek yüzleşmem.
Yoksa çokta eyvallahım yok hayata... uzun süre bekledim cevabı, duyamadım... duyduklarım yetmedi bir türlü, kanamadım..
Neden  pişman olmuştum ki hayatta bu kadar korkuyorum bu duygudan, bilemedim!

Orda kaldım, orda takıldım..

Belki cevabı Dubai söyler bana, kim bilir?





27 Şubat 2017 Pazartesi

İçerden konuşmalar...

Uzun zamandır yazamıyorum...
Zihnim de, bedenim de, ruhum da karmakarışık!
Toparlayıp bir yerden başlamak lazımdı, yazmak hep iyi gelir dedim, oturdum...

Hayatla olan münasebetimiz bir küs bir barışık devam ediyor.
Çok fazla duygusal iniş çıkış yaşayınca... konuşup anlatamayınca, susup duyuramayınca nerde yanlış yapıyorum diye soruyorum kendime...

Herkes ben istiyorum diye değişmiyor, dönüşmüyor, anlamıyor, hazır olmuyor bu biiiiirr!
Varsa bir derdim bu benim sorunum...
Tepinmek, bağırmak, beklemek, kızmak hiçbir şey değiştirmiyor, tam tersi çıkmaza sokuyor...
Ne yaşanacaksa bu altın kafesin içinde yaşanmalı...kendinde...
Kendinden başka ilaç, merhem, kucak yok aslında...

Hayata, akışa ve hayra inanmak lazım, bu ikiii!
Ne oluyorsa, olacaksa, olursa halledebileceklerimdir demek...
Kendi gücüme, etkime, dönüştürme, güzelleştirme becerime güvenmem lazım...
Başkasından güç, moral, destek beklemek beyhude bir çaba...
Ben varsam dünya dönüyor... iyiysem, neşeliysem, eğlenceliysem...
Yoksa herşey tepetaklak.

Yardım için, ilgi için, ot için, bok için hiçbirşey istemeyeceksin kimseden bu üüüüç!
Bak kardeşim kendi başının çaresine... hem ezik, hem zayıf, hem de rezil oluyorsun!

Durmak lazım! Bu döööörtttt!

Dur! Sus! Düşün! Bul! Kimseden bekleme!

Ama bugün karar verdim daha doğrusu farkettim en çok neyin iyi geldiğini ...
Kendini seveceksin en çok, bu beeeşş!!!
En önemlisi, çok iyi geliyor!

Benden söylemesi😘

(Bak iyi geldi yazmak, gördünüz mü?)



1 Şubat 2017 Çarşamba

Şehirler ve İnsanlar...

İstanbul bir güzel şehir❤️
Gerçekten silüeti, ışığı, büyüsü bir başka...
Sanki herşey, onun içine girince ona dönüşüyor, büyük resmin içinde yerini buluyor.
İstanbul tamamlıyor kendisini, sen eksiliyorsun...
Bütün hayatını İstanbul'un bir parçası olarak geçiriyorsun... Boğaz'da yürüyen bir insanı oluveriyorsun, Haliç'te balık tutan, metroya koşan, ciddi elbiseler giyen, absürd makyajlar yapan, plazaları dolduran...bir fotoğraf detayı...Lego parçası...
Fakat büyüleniyorsun, sevdalanıyorsun güzelliğine... vazgeçemiyorsun... gözünün gördüğü her yerdeki estetiğe, ihtişama, makyaja aldanıveriyorsun... bile bile😉
Anlık görüntülerde mutluluğu yakalıyorsun... o ihtişamın küçük de olsa parçası olmakla yetiniyorsun... Başka yol bilmeyene, bildiklerini unutana kadar duruyorsun.
O kadar çok alternatif var ki şehirde, birini yapsan öbüründe aklın kalıyor... sonunda hiçbir şey yapmıyorsun, ya da hep aynı şeyleri yapıyorsun ve kendini kocaman bir metropolde yaşadığına inandırarak tatmin ediyorsun..  yine de vazgeçemiyorsun...
Kendin olamıyorsun...
İşte o yüzden herkes kaçmak istiyor bence... kendi olmak için😊
Kendini bulmak için, bir resmin parçası olmaktan çok kendi resmini çizmek için...

İzmir bir çirkin şehir❤️
Havası, kokusu, dokusu, yeşili yok...
Bir denizi var, bir grubu ama onlara da bakmaz İzmir'li...
İzmir insanının şehirle işi olmaz... evini temiz tutup, kapısının önünü temizlemeyen kadınlar gibiyiz biz...
Söylenir dururuz ancak dırdır, şehir pis, bakımsız, ağaçsız diye...
Ama kimse gitmez kolay kolay burdan...
Herkes kendi filminin kahramanıdır çünkü İzmir'de...
Doğru düzgün iş imkanı yoktur, kafası atar istifa eder İzmir'li... hayatta amacı mutlu olmaktır çünkü...
İşte bu fark yüzünden, İzmir'liler İstanbul'da yaşayamaz kolay kolay...
Mutlu olmazlar, şehirle doymazlar...
Zamanlarını kendileri için harcar İzmir'liler..  paralarını da...
Zamanları yok paraları çoksa yapamazlar... ne yapar eder tersine çevirirler denklemi...
Az para bol zamanla yaşarlar...
Kendi olmayan, kendiyle doymayan, bir markaya, etikete ihtiyacı olanlar da İzmir'de yapamaz...
İzmir'e göç edenler, İzmir'lilere benzer... zevke, rahata, sohbete, muhabbete düşkün...kendiyle barışık

Hayat tercihlerden ve kararlardan ibaret... neye, kime yatırım yaparsak orası büyüyor...
Evime döndüm... şu an için tercih ettiğim şehrime😉





22 Ocak 2017 Pazar

17 yaşım❤️

Tam 24 yıl oldu üniversiteyi bitireli...

28 yıllık dostlarımla bir aradaydım dün akşam...
17 yaşımla beraberdim...
Umutlu, genç, çocuk, uçarı yanımla...
Hayatı yazmaya birlikte başladığım insanlarla...
Milattan çooook öncelerimi bilenlerle, beni o zaman seçenlerle...
Üstümdeki hiçbir giysinin, etiketin, rolün olmadığı zamanlarımla...

Yatırdık dün akşam hayatlarımızı masaya hep beraber...artıları eksileriyle...
Evlendim, çocuk yaptım, battım, çıktım, boşandım, bir daha evlendim, babamı kaybettim, hastalıklar geçirdim, çocuklar büyüttüm, işsiz kaldımlarla özetledik koskoca yılları...
İlk 15-20 dakikada...

Sonra...sonra tam kaldığımız yerden başladık yeniden.
En içimizi açtık aslında çokta tanımadığımız kendi 17 yaşımıza...
Çekinmeden, sakınmadan, korkmadan, korumadan konuştuk, güldük, eğlendik, içtik...
Neden iyi geldi dün akşam hepimize?
Çünkü;
Maskesiz, makyajsızdık...
Neymişiz, nedenmişiz, nerdeymişiz önemsizdik...
Nasılmışız aslında mühimdi😊
Zaman, mekan, yemek, içmek farketmedi, bir şişe birada bulduk yıllar önceki tadı...
Eski sevgililerde aradık yaptığımız seçimlerin izlerini...kendimizi, kendimize rağmenleri...
Annelerimizi, babalarımızı, kardeşlerimizi, ablalarımızı, ne iş yaptıklarını biliyoruz düşünün..
Çocuklarımız, kocalarımız, işlerimiz, adreslerimiz yok😀

Amfide fısıldaşan, birbiri yerine imza atan, kopya çeken, aşk acısı yaşayan, örgü kazak giyen, sobada çay demleyen, kantinde sigara içen, birbirinin evini taşıyan, acısını paylaşan, hayalleri olan...
Çok kaybetmemiş, çok kırmamış, kırılmamış, yıpranmamış, aldanmamış...
Hayatın içinde olmamış, sınanmamış, kınanmamış...
Çok mutlu, çok umutlu, çok genç, çok herşey...


Biz ne güzel çocuklardık... hatırladık😊




8 Ocak 2017 Pazar

Doğru Kararlar!

Sanıyorum 19-20 yaşlarındaydım hayatımla ilgili en önemli kararlardan birini aldığımda!
"Başının çaresine bak"idi kararım.
Doğru karardı!
Kendimi bulmama, kaybolmamama, güçlenmeme neden oldu.

Sonra, çok az kişi bilir, bir evliliğin eşiğinden döndüm! 24 yaşındaydım!
"Aşk yetmez" dedim.
Doğru karardı!
Kendi değerimi bilmeyi öğrendim, küçücüktüm...

25 yaşında, parasız, pulsuz, işsiz, güçsüz evlenmeye karar verdim!
"İçindeki sesi duy " idi kararım.
Doğru karardı!
Seçmek için tüm şartların yerinde olmasının gerekli olmadığını, uygun şartları oluşturmayı öğrendim.

32 yaşında o zaman bana koca bir dağ gibi gelen bir borcun altına girdim.
Gökhan'ın işi el değiştiriyordu, kazandığım para kiraya yetmezdi, en kötü arabayı satarız dedik bir gece hiç unutmam.
Doğru karardı!
Risk almayı bilmeden, sahip olamayacağımı öğrendim.

34 yaşında anne oldum.
Geç bir karardı:-)
Benden bağımsız geç geldi Kaan... aslında çooook önceden karar vermiştim doğurmaya.
O kadar rahat yıldan sonra zordu evet ama...
Kendimden geçmeden, kendimi bilemeyeceğimi öğrendim.

İş hayatında çok karar aldım... hepsi doğru değildi tabii.
En doğru kararım 18 yıl sonra ayrılmaktı! 45 yaşındaydım!
Kaybettiğim özgürlüğün, kazandığım paradan daha değerli olduğunu öğrendim.

Arkadaşlar seçtim, dostum oldular... bazıları gittiler, bazılarını ben gönderdim:-)
Doğru kararlardı!
Zorla giden ilişkilerin, yanlış ilişkiler olduğunu, olmazsa zorlamamayı öğrendim.

Doğruları yazasım geldi bugün, elbet yanlışlar da var! Onlar başka güne...

Şimdi zorlandığımda dönüp bakıyorum geçmişe, kısacık bir liste çıkıyor ortaya. Aslında hangi soruyu sorarsam sorayım, cevabı içinde saklayan:

1. Başının çaresine bak!
2. Aşk yetmez!
3. İçindeki sesi duy!
4. Risk al!
5. Kendini çok fazla önemseme!
6. Gerekiyorsa ayrıl!
7. Olmuyorsa zorlama!

Birde hayatımın şu anıyla ilgili bir kararım var, 8.karar:

"Korkma...Faydası yok!"😀😉

İyi akşamlar herkese...