30 Ocak 2016 Cumartesi

Hayal deyip geçmeyin...

Ne zaman hayal kurmayı gerçek dünyaya indirgedik o zaman yaşlandık aslında...

Hayallerimiz bir evle, arabayla ne bileyim çocukla, tatille ya da yeni bir eşyayla sınırlandı...o zaman..

Eskiden çok eskiden, olması mümkün olmayan hayaller kurmakta hiç sakınca görmezdim kendi açımdan...

Mesela görünmez pembe kanatlarım olduğunu düşünürdüm...pencerenin pervazının at olduğunu, panjur ipine sıkıca tutunursam atın hızlana hızlana uçabileceğini...

Alaaddin'in lambasından çıkacak cinden ben olsam ne isterdim diye etraflıca düşünürdüm..

Çok ünlü bir rock şarkıcısı olduğumu ve konser programı sırasında İzmir'e gelip arkadaşlarımla buluştuğumu...

O çok hoşlandığım çocuğun ağır bir trafik kazası geçirdiğini ve beni sayıkladığını:-) Ben yanına gidince iyileştiğini...

Kışları karavanda, yazları teknede yaşadığımı...Bu hayalin en bomba kısmı sevgilimin Don Johnson olmasıdır,  ki bunu yazıp yazmamakta tereddüt ettim:-)

Bulutların üstünde bize bakan canlıların olduğunu ve yürüyebildiklerini...

Kedilerin, köpeklerin ve kuşların geceyarısından sonra konuştuklarını...

Benim odamın dolabında çok korkunç bir yaratığın yaşadığını ...

Bir deniz kızı olduğumu...çölde bir kraliçe olduğumu...ip atlarken atlet, dansederken kantocu olduğumu,  artistik patinajda buz pateni birincisi olduğumu...ve sıkı durun Emel Sayın olduğumu bile hayal etmişliğim vardır...

Sonra tabii çok aşık olacağımı ve hiç geçmeyeceğini...

Bir oğlum, bir kızım olacağını...

Hiç normal anne babalar gibi yaşamayacağımızı...

Çok güçlü, çok mutlu, çok güzel ve büyülü bir hayatım olacağını...

....

Hayaller mühim, en az duygular kadar.. Mümkünse imkansız olanları en güzel...

Aslında o zamanda bilirdim tüm bunların olmayacağını...ama bu hayal kurmamı engellemezdi...

Olması gerekmezdi...

Varlığı kadar güzel, keyfi kadar genişti hayal dünyam...

Sadece bana ait, içinde herşey olabileceğim bir diyara yolculuk gibiydi hayaller...

Evvel zamanın içiydi, Kaf Dağının ötesiydi..

Eksiksiz, kusursuz, tastamam...

İşte tam onlardan vazgeçtiğim zamana denk geliyor...

Yaşlanmam...







24 Ocak 2016 Pazar

Annem:-)

Babamı tanıyanlar beni ona çok benzetir... Duruşumu, konuşmamı..
Doğrudur... Doğrularımı söyleme şeklim, konuşmalarım, ikna kabiliyetim çok benzer babama..
Ama içimde susanlar annem..

Herşeyi hallederim ben, her durumdan çıkarım..kendimle kavgamı çok yansıtmam dışarı..Zor durumlarla baş ediyormuş gibi durmam çok benzer babama..
Ama beni içimdeki çıkmazdan çıkarabilecek tek ses annem...

Ben gürültülü bir insanım sonra... Sevmem de kızmam da üzülmem de çok seslidir..
İçimdeki sesleri tek tek duyup, her birine cevap veren annem...

Olduğum herşey babama benzer...olmak istediklerim annem...

Bazen çok sıkıcı bulurum annemi, çok katı, çok değişmez...dağılmama, yayılmama izin vermediği için kızarım ona...ihtiyacım olan tek şey sınırlardır oysa.. İhtiyacım olan herşeyi
veren annem...

İnişli çıkışlıdır, virajlıdır hep benim seçtiğim yollar...yolu doğru seçsemde, aklım karışıktır biraz..Hiç sevmem önümü görmeyi... Heyecan isterim, macera isterim, risk alırım bütün ilişkilerimde...
Aslında sebebi annem...
Çünkü bilirim herşeye rağmen arkamdaki gücünü..

Biz birbirini tamamlayan puzzle parçaları gibiyiz... Bendeki boşluğu dolduran öbür parça, annem...

Çok sarılmaz, çok öpüşmez, çok belli etmez sevgisini bana... Beni hayatta en çok seven annem...

Orta yolu seçer bütün ilişkilerinde, yüz göz olmaz kimseyle, küsmez de, şaşmaz da... Nasıl bütün duygularını kontrol ettiğine çok şaşarım... Hiç mi sıkılmaz derim kendi kendime... Yalnız kalıp sıkılan ben olurum çoğu zaman... Ömürlük dostları olan annem...

Hep dengededir...Dalgalanmaz, batıp çıkmaz... En kötü ne yaparım dediğim zamanlarda, ne yapacağımı bilmeme sebep annem...

Ben zor bir sınavım onun için biliyorum.. Hayattaki pek çok diğer sınavı gibi...

İçimde annemin bıraktığı izlerle, dışımdaki beni dengelemek de benim için zor...

Ama ne kadar fener alayı gibi yaşarsam yaşayayım hayatı, içimdeki ışıkları yakan annem...

Thank you Mom:-)


14 Ocak 2016 Perşembe

Gündem



Dün Kaan'ın düşüp gözünü vurmasıyla, benim kalbimin durması arasındaki bağlantının kesinleşmesi dışında kendimle ilgili farkettiğim yeni birşey yok..

Okuduğum kitap bitmiyor, gözümü uyku tutmuyor...

Gece oluyor, gündüz oluyor benim dünyam dönmüyor...

Depresif yaşam tarzına aykırı bünyem ne halt edeceğini bilmiyor?

Bir Boğa olarak pek çok zevk yemeye içmeye dayanıyor... Son yıllarda üstüme yapışan ve gitmek bilmeyen 3 kilo ruhumda 13 kilo çekiyor...

Otomatiğe bağlı yaşamak fena halde canımı sıkıyor...

Paralel evrenlerde, memleket yanıyor, içimdeki insan tükeniyor...

Rağmenli, keşkeli, çünkülü cümleler kafamda birbirini kovalıyor...

Yorgunum...

Geçecek elbet biliyorum..

Ama içime kaçmak istiyorum....

7 Ocak 2016 Perşembe

Vazgeçemediğim eskiler...Baktım da ne hüzünlüler...




Ordan burdan kısa kısa yazılarım vardı, bloğa koymasam içime sinmezdi...Daha çok var ama aşağıdakilerden vazgeçemedim... Ortaya karışık az az benden😉😉😉


Bazen içimden babam çıkıyor. Özellikle Kaan'la konuşurken, özellikle o üzgünken, destek ararken,ne yapması gerektiğini bilmezken, duyguları karışıkken, kendini yalnız ve zayıf hissederken...
Sanki ben çok güçlüyüm gibi, sanki herşeyi hallederim gibi, çok kolay olacak gibi, herşeyi bilir herşeyi yönetir gibi, sihirli bir değnek gibi, aslan gibi, kalkan gibi...tam onun gibi...ve şunu farkediyorum ki, o da korkarmış❤️
.....

Açıp bakınca içine tüm insanlar aynı aslında... Acıya acıya, kanaya kanaya, bölüne bölüne bir hal oluyoruz ya bazen...Bir duvarlar örüyoruz etrafımıza, bir karizma, bir kontrol... Kasmayın çok, aynı yıldızın tozuyuz, aynı toprağın çocuğuyuz... Ne kadar açılırsak o kadar güçlü olmamızın nedeni, içimizdeki aynalardan yansıyan, karşımızdakinin sureti...

.....

Hayat geçiyor... Bayramlar, tatiller, doğum günleri, ölüm günleri, acılar geçiyor...Yaşlar geçiyor, yaslar geçiyor...İnsan inceliyor, azalıyor, eksiliyor ve devam ediyor... Geride durmayı, arada kalmayı, sıradan olmayı, yıkıntılar içinde kendini bulmayı öğreniyor... Nereden yara aldıysa tam oradan güçleniyor.

.....

Keşke bildiklerimizi yapabilsek, söylediklerimizi duyabilsek, kırdıklarımızı onarıp, cesaret edip yürüyebilsek...ne olduğumuzu, ne kadar olduğumuzu, herşeye rağmen tam olması gerektiği gibi olduğumuzu görebilsek. Bir ayna olsa, gerçeğimizi tam olarak yansıtsa yüzümüze... Kaçımız hazırız görmeye?

.....

Nihayetinde hiç kimseye hiçbir şey olmuyor...sular akıyor yolunu buluyor...dünya dönüyor durmuyor...yaralar iyileşiyor, izi bile kalmıyor...hiç olmamış gibi oluyor herşey, hiç yaşanmamış gibi oluyor hayat...Sadece derin, keskin bir kalp burukluğu kalıyor geriye, işte ona da "insan" deniyor...

.....

Öyle bir ezilmişsem, üzülmüşsem, kısılmışsam hayata...hiçbir işe yaramamış, bir arpa boyu yol alamamışsam...nerden başlayacağımı bilmiyor, nerede duracağımı görmüyorsam...Hani en doğrusunu yapayım derken, yanlışımı ıskaladıysam...dünya doğru, ben yanlışsam...İçimdeki beni duydum, bana en iyi ben geliyormuşum... Anladım...

.....

Güzel şeyler var hayatta... Seni görünce zıplayan bir çocuk...kahvenin yanında çikolata...çime basan ayaklar... Annenin zeytinyağlı dolması...sonbaharın kokusu..yeni bir kitabın ilk sayfası..eski bir hesabın son perdesi...gözünün içine bakan bir çift göz...var var.

5 Ocak 2016 Salı

İlk yazı...

Merhaba...

Evet biraz süslüyüm, saçlarım kırmızı...biraz da fırtına, sağım solum belli olmaz. Bir seyahat sırasında, o zamanlar 8 yaşında olan oğlum, Kızılderili isim takmaca oynarken bulmuştu bu ismi... Karakterime o kadar uydu, her duyan o kadar sevdi ki, aklıma blog yazmak düştüğünde ismi kendiliğinden geldi...

Konuşmayı, yazmayı, okumayı çok severim.

İçimdeki soruları, konuları, davaları paylaşmazsam çatlarım.

Yüksek sesle güler, çok zor ağlar, çatlata çatlata oynarım.

Mevsimlere, insanlara, kitaplara, neden burada olduğumuza, nereye gideceğimize, hayatı zenginleştirmeye, renklendirmeye fena halde takığım...

Yalnız kalmayı da, kendimle olmayı da çok severim...

Başka insanlarda kendimi bulmayı da...

İçimizdeki sesle konuşabilsek daha iyi insanlar olacağımıza dair bir inancım var.

Kendi sesimi duymak ve sizlerle paylaşmak için yazıyorum...

Sesim geliyor mu?