30 Eylül 2016 Cuma

Yarın Hiç Yokmuş Gibi...



Hep bir sonraki günü, ayı, mevsimi bildim ben...
İşe kaçta gideceğimi, tatile ne zaman çıkacağımı, çocuk ne zaman yapacağımı, ev ne zaman alacağımı...
Hayatımın son 34 yılını aynı mahallede, 21 yılını aynı adamla, 18 yılını aynı işyerinde ve bütün ömrümü aynı ayarla geçirdim...
Gittiğim yerde yediğim yemeği değiştirince,  araba değiştirince, işe giderken yolumu değiştirince, uzun süre şehir değiştirince, evlenip evimi, çocuk yapıp rolümü değiştirince hep zorlandım ...
Değişim, adapte olma süreci, pişmanlık, özlem, rutinin değişmesi hep korkuttu beni...
Hayatımı hep keyifli hale getirmeye çalışmamın sebebi, tekdüzeliğe meydan okumaydı benim... Değiştiremeyeceksen renklendir!!!
Sırtımı dönüp gitmeyi hiç beceremedim...
İnce eledim, sık dokudum, korudum...

Şimdi, yıllar sonra bir anda değişiverdim...
Bir anda değiştiğim konular olmuş muydu daha önceden?
Evet sanırım oldu...
Bir anda evlenmeye karar verdim mesela...
Yıllar sonra bir anda köpekten korkmayı bıraktım birgün...
Bir anda beni kıran herkesi nedenini bilmeden affettim...
Bir anda işten ayrıldım...
İşte bu da öyle oldu...
Yarın hiç yokmuş gibi yaşıyorum son bir iki aydır...
Bir bahane oldu...Hayat benim yapamayacağım şeyi yaptı...
Beni arkamdan gelip denize attı:-)
Yüzme bilmem sanırdım, derinden korkarım sanırdım, suyu sevmem sanırdım, tuz yakar sanırdım...
Değilmiş!
Varsaydıklarımızın gölgesi kalkınca deniz masmavi, su ılık, yaşam mutluymuş...
Yıllardır hayalini bile kuramadığım akışta olmak, benim içimdeki ateşi yeniden yakarmış..
Sınırsız seçeneklerin içindeki fırsatlarmış hayatı ayakta tutan, tutunduğumuz dallardan çok!
Yarınlar hem çok hem de hiç yokmuş:-)

Geçte olsa anladım:-)





23 Eylül 2016 Cuma

Ekinoks

İşte ennn sevdiğim dönüm noktası doğanın....23 Eylül ekinoksu...
Diyeceksiniz ki hani kışı sevmiyordun?
Valla artık değiştim sanırım.. Güzü, kışı sever oldum..

Sıcacık battaniyelerin altında uyumayı, sabah yağmurunda kahvemi yudumlamayı, tenimi okşayan kazakları, boynuma sarılan atkıları, kocaman postallarımı, ellerimi tutan eldivenleri, şöminenin ateşini, odun kokusunu, hafif loş evleri, sinema saatlerini, dost sohbetlerini, şaraplı, makarnalı geceleri seviyorum...
Hep severdim aslında, ama yaz ama deniz ama yıldız ama yakamoz hep ağır basardı...
Şimdi öyle değil...
Şimdi içe dönüş, dengede duruş vakti...

Ekinoksu sevmemdeki en önemli neden de bu işte...
Doğa ne muazzam... Gece ve gündüz dengesini bozmadan önce, bir gün, bir tek gün dengede duruyor dünya...
Tam dikleştiriyor güneşe olan açısını... Hep kitaplarda 21 Mart ve 23 Eylül  ekinoksları için güneş ışınları ekvatora dik gelir yazar... Bu konunun güneşle alakası yok bence... Güneş durup duruyor olduğu yerde, hep aynı güneş... Dünya konumunu ayarlıyor güneşe göre... İşte tam bu gün, tam niyetini değiştirmeden, bir gün eşitliyor gecesini, gündüzünü:-)
Paldır küldür girişmiyor yani:-)))

Urla'da karşılıyorum bu sene sonbahar ekinoksunu...
Evimi tütsüleyeceğim bugün, dua edeceğim bu bahar bize hayırlı gelsin diye...
Dengelerimizin, hayatımızın değişeceği günler bekliyor bizi...
Bugünümü bunu düşünmeye ayıracağım...
Güçlenerek çıkmak için duracağım dengede :-) Bir gün de olsa...
Doğanın tam kalbinde olmanın tadına varacağım...
Güneşe bir selam çakacağım, "Bak gördün mü, bozmadım dengemi, kanmadım yıldızına, denizine, büyüdüm ben!" diyeceğim:-)
Dünyayla bir olup becereceğim dengede durmayı:-)
Sonra yola çıkacağım...

Birde Kaan'la konuşacağım uzun uzun... Dünyayı, güneşi, aralarındaki ilişkiyi, etrafında pervane olduğu güneşe karşı asil ve dengede duruşunu, denge bozuk gibi dururken bile hayatın kontrolünü, yeniden olmayı, yeniden doğmayı... Güneşin nerden battığını, nasıl hep doğduğunu, meridyenleri, kendimizle aynı meridyende olan insanların önemini, paraleller arasındaki mesafeyi, dünyanın boynunun eğikliğinin tüm şamatanın nedeni olduğunu, eğilmeyi, kırılmamayı, hep dönmeyi, dönmeyi, dönmeyi;-)
Kendine sorduğu soruların, aradığı cevapların evrende yazılı olduğunu, bakarsa göreceğini, ararsa bulacağını... En karanlık anında nereye döneceğini...
Hiçbir şeyin sonsuza dek aynı kalmayacağını...
Anladığı kadar anlatacağım...
Sizlerde yapın...
Alın çocuklarınızı anlatın eşitliği...dengeyi..düzeni...
Dünyanın çabasını, güneşin maskarası olmamasını...
Bugün güneş ışınlarının ekvatora dik gelmesinin sorumlusunu...
Özgürlüğün başınabuyrukluk değil, ne istediğini bilmek olduğunu...
Görün bakın iyi gelecek...
En çok da size ;-)

Musmutlu mevsim dönüşleri hepimize:-))))

18 Eylül 2016 Pazar

Bugün Senin Doğumgünün:-)

Kutlu olsun Baba'cığım:-)


4.5 seneye yaklaşıyor gidişin...
İlk defa benden ayrı bir hayat yaşamak istediğinde, 21 yaşındaydım; tamamen ayrı bir hayata gittiğinde 41...
Ama ayaklarım üstünde durmayı sen öğrettin bana...
Hayatımın yalnızca bana ait olması gerektiğini...
Bu dünyada en önemli şeyin kendim olacağını...
Kendimi sevmeyi, kayırmayı, eğlendirmeyi, doyurmayı sen öğrettin...
Bir tane hayatımız varsa cesur olmak gerektiğini...
Mutluluğun içimizde değilse, fizanda bile bulunamayacağını...
İyi ki öğrettin:-)

Öyle çok, insan üstü bir varlık gibi anlatıyorlar ki babalarını bazıları..
Yıkılmaz, yanlış yapmaz, ayağı kaymaz, tökezlemez, ağlamaz, dalgalanmaz falan...
Sen hiç öyle babalardan değildin valla...
Bayağı bir patinaj çektin hayatta...
Hayatın kaygan zeminlerde, kısa paslaşmalar olduğunu;-)
İnsanın etten kemikten değil, kalpten yürekten yaratıldığını...
Dansederken düşmemek için, karşındakinin ayaklarına değil tam kalbine ve gözlerine bakmam gerektiğini sen öğrettin...
Sonra düşsen bile, asıl mevzunun düşmemek değil, kalkabilmek olduğunu...
Korkulu rüya görecek olsam bile, uykum varsa uyumayı... Hayatın hep uyanık ve tetikte geçmeyeceğini...
Sen öğrettin...

Sarhoş olunca yaptıklarımı ayılınca değerlendirmem gerektiğini;-)
Neyin değip neyin değmeyeceğini en içime sormayı....
Sen öğrettin...

Ama en çok ne işime yarıyor biliyor musun öğrettiklerinden?
Yarını değil 1 yıl sonrasını, 5 yıl sonrasını, 10 yıl sonrasını düşün derdin...
Oğlunun bademcik ameliyatı olacağını değil, kızlarla dansedeceği günleri düşün...
Bugünkü derdini değil, seneye buna ne kadar güleceğini düşün...
Kocanla kavganı değil, 10 yıl sonra nasıl bir aile olmak istediğini düşün...
Ölümü değil, yaşayacağın 50 yılı düşün bile demiştin 10 yaşımda, ilk ölümle yüzleştiğimde...
Kazanacağın parayı değil, nasıl harcayacağını düşün!
Anda sıkışma, anın tadına var...varamıyorsan geçeceğini düşün!
Geçeceğini bilirsen güçlü olursun!

Güçlüyüm baba...epeyce güçlüyüm korkma:-)

Sen de bizi merak ediyor musun  ara sıra acaba?
Benden razı mısın kızın olarak bilmiyorum...
O tarafa gidince insan, şöyle uzaktan bakıp hayatına, bu olmuş bu olmamış diyor mu ki?
Bilmiyorum:-(

Ama beni soracak olursan iyiyim baba...
Sensiz ama dingin ve mutluyum, tam istediğin gibi...
Oğlum büyüdü sonra... Benim gibi bakıyor gözleri...
Benim gibi kızıyor, tam senin gibi yani;-) Herşeyin iyi tarafını görüyor, kime çekmiş ki?

Rüyalarıma geldiğin için teşekkür ederim sonra...çok ihtiyacım oluyor bazen sana:-(

Tut ve koru dediklerini tutuyorum sımsıkı merak etme...
Ailemi, annemi, aklımı, vicdanımı;-) Ara sıra çarşı karışsa da:-)

Hayat bir sürü sürpriziyle birlikte akıp gidiyor bu tarafta;-)

İnsanın sağlam bir omurgası varsa yıkılmaz, omurgayı sağlam tutacaksın derdin...
Sular dalgalanmadan durulmaz...
Aynen öyleymiş hayat baba:-)

Karşılıklı sohbet gibi oldu bu yazı biraz... Ama seviyorum seni yazmayı... Kendimi gördüğüm içindir belki bilmem...
Belki söyleyemesem de özlediğimi....çok özlediğimden...

Çok doğumgünü falan sevmezdin sen bilirim...
Ama iki laf edeceksem sana dair bugün, iyi ki senin kızın olmuşum...
İyi ki sen doğmuş, iyi ki doğmuşun:-))))