28 Mart 2016 Pazartesi

Kendi sesimi duydum ben...

Çok acayip bir şeymiş:-)

Bir değişik ses...
Benim aksime çok konuşkan değil.
Sabırlı, sürekli gülümsüyor ve kendinden emin!

Duydukça söylediklerini, hayatta durduğum açı değişti.
Çooook sevdiklerimi daha iyi anladım.
Hiç tanımadıklarımı çok sevdim.
Hayran oldum, şaşkın oldum.
Ne kadar desteklemiş hayat beni, ne çok beslemiş, ne kadar şanslıymışım gördüm.
Seçenekler arasında gezindim durdum..
Ne istersem yaratacağımı bildim.
Kendimi zincirlerle bağlı hissettiğim her durumda aslında özgür olduğumu, sınırsız seçimimin olacağını, bu seçimlerin de imkansız olmayacağını keşfettim.
"Ben"oldum, "beni" gördüm, valla bayağı da sevdim.

Hayatın akışında, kendimle mutlu, her insana ve içimdeki ışığa güvenerek akarsam, dünyamın ne muhteşem bir yer olacağını farkettim..ışıl ışıl bir hayatın mümkün olduğuna inandım.

Niyet ettim ışığımı her daim göstermeye, başkalarının ışıklarını görmeye...

Belki de hayatımda ilk defa, "kendimi anladım!"
Muhteşem bir şeymiş!

Çok mutluyum:-)


13 Mart 2016 Pazar

İyi ki varsınız...

Ayrılıklar, vedalar, hesaplaşmalarla dolu bir hafta...
Hani insanın tüm yaşamını masaya yatırıp fotoğrafını çekmek ve orada saklamak istediği anlar vardır ya..
Ne kalmış elimde hesaplaşması değil ama...
Ne yaşamışım merakı...
Tam onu hissediyorum...
18 yıllık işimden ayrılıyorum bu hafta...

İçimde bana en iyi gelen eylem "atmak"...
Dosyaları atmak, ajandaları, yazmayan kalemleri, eski defterleri, sözleşmeleri, ucu kırık cetvelleri, kartvizitleri, kıyıda köşede kalmış ilaçları, bozuk paraları...
Bilgisayardaki dosyaları, telefondaki numaraları...
Evimdeki elbiseleri, dolaplardaki oyuncakları, yüklükteki battaniyeleri...
Sırtımda taşıdığım herşeyle düşünmeden vedalaşıyorum...

Düşünürsem yapamayacağım, batarsam çıkamayacağım çünkü...

Yıllar süren alışkanlıklarımızda şöyle bir sıkıntı oluyor; bir müddet sonra biz onları seçiyor muyuz hala, yoksa onlar mı bizi bırakmıyor, yakamızdan yapışıp bizi yere çekiyor ayırt edemiyor insan...
Işıltılı ama belirsiz bir gelecekle, tanıdık ama loş geçmiş arasında bir seçim yapamıyor...
18 yıl önce neydim, şimdi neyim, ne kattı yıllar bana, ne kadar güçlendim bilemiyor...
Elinde ne kaldı kestiremiyor...

İşte aynı pirincin içinden taşları ayıklar gibi ayıklıyorum, eliyorum, atıyorum fazlalıkları..
Tam bu yüzden...
Ne kaldı bana, ben ne oldum yıllar sonra diye...

Tecrübesizdim...gençtim...yeni evliydim...çok mutluydum...heyecanlıydım...
Demini almamış çay, olgunlaşmamış meyve, buharını çekmemiş pilav, tuzu konmamış salata gibi...
Anne değildim, daha çok evlattım hayatta...
Eş değil sevgili...
Dost değil arkadaş...

Köşelerim sert, acılarım azdı...
Hayatla nasıl baş edeceğimi bilmiyordum...
Herşeyin geçeceğini bilmiyordum...
Yılların insanları kendinden ne kadar uzaklara savuracağını bilmiyordum daha...
Sınavımın ne olduğunu da...
Düşersem yaramı kim sarar, yanımda kim durur bilmiyordum...

Şimdi biliyorum...
Tökezlesemde kalkmayı, yalnızca kendime kalmayı...
Kendimden çok daha fazla bir insanı sevmeyi, anne olmayı...
Herşeye hatta kendine rağmen devam etmeyi, eş olmayı...
Kendinin en karanlık taraflarıyla yüzleşip, tekrar ışığa dönmeyi biliyorum...
Geçeceğini biliyorum...
Öleceğimi biliyorum...
Sınavımın ne olduğunu, içinden geçmezsem o sınavı veremeyeceğimi de biliyorum...
Yanımda kim kalacak, ben en sonunda kime kalacağım biliyorum...

Bu yolu yalnız yürüyemeyeceğimi, kendimi aynada göremeyeceğimi biliyorum...
Bana ayna olan insanları hep seveceğimi de...
Yollarımız ayrılsa bile, arkamda desteğini her zaman hissedeceğim insanları da biliyorum...

Bütün iç hesaplaşmalarımın çıktığı tek bir yer var aslında...

Benim içimdeki rengi, gözümdeki ışığı gören...
Duymasada anlayan, bakmasada bilen, yüreğimi hisseden...
Dün akşam beni uğurlamaya gelen, gelemesede yanımda olduğunu bildiğim tüm dostlarım ve ailem...

İyi ki varsınız:-)

Hepinizi alıp kalbime koymak ve orada tutmak istiyorum...















4 Mart 2016 Cuma

Yürüyen Merdivenler...


Bugünlerde olayım yürüyen merdivenler!

Acayip mutlu oluyorum...

Ben duruyorum, hayat akıyor merdivenlerde...

Manzara da değişiyor üstelik, bir aşağıdasın bir yukarda...
Birşey yapmadan ulaşıyorsun gideceğin yere birdenbire..
"Birdenbire" hooop diye...

Araba kullanmayı da seviyorum mesela bu günlerde...
Biniyorum arabaya, açıyorum müziği, öylesine gidiyorum...
"Öylesine" ne güzel laf yahu;-)

Gökhan koşu bantları ile ilgili duygularımı sordu az önce...
Elbette benim olayım değiller!!!
Ben durmak istiyorum, etraf değişsin bu arada...
Koşu bandında senin dışında herşey duruyor, sen telef oluyorsun anasını satayım:-)

İkinci önerisi trendi...
O da raylara çok bağımlı, arada inip binemiyorsun...
Değil keyif almak, kendimi atmak istedim..

Ben zaten yalnız ve boş boş merdivenlerde takılmak istiyorum:-)
Bir aşağı, bir yukarı, bir aşağı, bir yukarı;-)

Önerilere kapalıyım şimdilik...
"Şimdilik" de iyi lafmış bu arada...

Bazı yürüyen merdivenler, çok dik ve yüksek..
En çok onları seviyorum...
Bindiğine değiyor...
Yüreyerek daha hızlı çıkacağın merdivenin, yürüyeni mi olurmuş canım:-)

Neyse kolay mutlu oluyorum en azından...
"En azından" bayağı sağlam mutluluk içeriyor dikkat edin...
İyi lafmış ben söyleyim:-)

Hayırlı işlerrrrr;-))







3 Mart 2016 Perşembe

Durmak!!!



Güçlü bir duruş ve başarının formülü var mı bilmiyorum ya da mutlu bir hayatın..

Ama şunu biliyorum, kendini oradan oraya savurmamanın, içindeki terazinin dengesini bozmamanın, istemediğin durumlara düşmemenin, içini karıştırıp karıştırıp, kendi yarattığın fırtınada boğulmamanın formülü var!

Çokta basit aslında!
Anda yaşadığın her neyse-bir öfke, bir hayalkırıklığı, bir acı, bir çaresizlik, bir aşk, bir aldatma, bir kayıp, bir son, bir beklenti- her neyse; sonsuza kadar sürmeyeceğini farketmek ve "durmak"...
Sadece durmak ve geçmesini beklemek..
Geçip gitmesini, geride kalmasını...

Çünkü durmak sakinleştiriyor.. farkettiriyor.. güçlendiriyor.. teselli ediyor..

Durmak, ne kadar güçlü olduğunu bilmene sebep oluyor...

Bütün cevapları teker teker duymana sebep oluyor..

Kendine kalmana, kendini bulmana, kendine yetmene, kendini sevmene sebep oluyor..

Hem kendi duygularını, hemde başkalarının tepkilerini kontrol etmene sebep oluyor...

Genellikle tam tersini yapıyordum ben.
Başıma bir sıkıntı geldiğinde, biriyle tartıştığımda, hayatta takıldığımda, çözümsüz kaldığımda...
Hareket ederdim!
Ya üstüne giderdim, ya da dönüp kaçardım!!
Çoğu zaman kaçardım!
Çünkü durmak en zoru, ennnn zoru...

Avazımız çıktığı kadar bağırmak, hıçkıra hıçkıra ağlamak, duvarları yumruklamak, vurup kapıyı gitmek istiyor insan...
Hızla giden bir trenden düşünmeden atlamak gibi bir his...
Bıçağı çekip savurmak gibi..
Suratına tükürmek gibi..
Yalvarıp yakarmak gibi bir his duyarken durmak zor oluyor..

Ama gerekiyor!!
Bende duruyorum...
Bekliyorum...
Sesimi, cevabımı duymayı, yolumu bulmayı, gerçekten istediğimi görmeyi...
Sadece kendimi bilmeyi...
Bekliyorum:-)

Ve eni konu güçlü, derinlemesine mutlu, oldukça da başarılı hissediyorum kendimi...
Hiç olmadığım kadar:-)