22 Haziran 2018 Cuma

Aralık

Arkandan geldim. Kapıda durup sana baktım. Yatağın kenarına oturmuş, çoraplarını çıkartırken, içini çeke çeke ağlıyordun.
Öyle kaskatı, taş gibi durdum.
Boğazımdaki tıkacın,  kendimi kayırma arzumun...geçmesini bekledim.
Yüzüme bakmadın, soyundun, banyoya gittin.

Cam aralıktı...
İçeriye gamsız çocuk kahkahaları, araba gürültüleri, korna sesleri doldu sen  odadan çıkınca.
Ne yapsaydım? Sen ve ben, ben ve biz arasında bir yerlerde, durdum.
Ağlarken ki halini düşündüm...sırtın kambur olmuş inip kalkıyordu...burnunu kolunla siliyordun...

Salona gidip televizyonu açtım..Ayağa kalkıp camı açtım...Kapı çaldı,  kapıyı açtım.
İki gün önce deftere yazdığım notları açtım..
Daha iki gün önce...şöyle demişim:

“İstediğim ne bu hayatta? Önceliğim ne? Aradığım ne?
İstediklerimle bulduklarımın ilişkisi öncelik verdiklerimde saklı
İhtiyacım olanla aradığımın çelişkisi de geri plana attıklarımda!”

Durdum biraz, düşündüm..
Ne istiyordum gerçekten? Sormaktan korktuğum soru büyüdü içimde koca bir boşluk açtı.
Hayatım boyunca farkedip görmezden geldiğim, kendimi geri plana attığım, günlük düzenin içine saklayıp, hasır altı ettiğim herşey o boşluğa doldu.
Boğazımda bir yumru hissettim. Gömleğimin üst düğmesini açtım!

Ağlamak istedim aynı senin gibi.
Annem aradı tesadüfen bunları düşünürken, telefonu açtım.
Sesin kötü dedi, hastayım biraz dedim, inandı!
Hasta falan değildim oysa ...kendimi göremiyordum sadece kendi hayatımın içinde!
Bir pırpır etti içim, midemden bir anda bir hortum yükseldi..
Hava karardı bir anda, kalkıp aceleyle ışığı açtım!

“Kendinden korkar mı insan!” dedim kendi kendime...
Daha neler!
Sakinleşmeye çalıştım, derin nefesler aldım, göğsümü açtım!

Banyodan çıkmıştın...Önce biraz senden gelen tıkırtıları dinledim.
Dayanamadım kalktım.
Yatağın kenarına oturmuş çoraplarını giyiyordun, ağlaman dinmişti.
Aralık olan camı kapattım..
Yanına oturdum.
Gözlerimi kapattım...

Seni öptüm!




14 Mart 2018 Çarşamba

Öyle işte...


Hayatımda üst üste gelen ve durup düşünmem, kendimi yeniden konumlandırmam, dengemi kurmam gereken olaylar yaşadım, yaşıyorum epeydir malum!

Taşınmalar, hastalıklar, kayıplar, tamam mı devam mı’lar...
Hayatıma yeni giren, bir anda kalbime dolan insanlar...
Çok canım bildiğim ama zamanla o kadar da olmadıklarını gösterip, kenarda kalanlar..
En zor günümüzde, yıllar öncesinden gelip, elimizi tutanlar...

Hayat zıttıyla sınıyor ve karar vermemize zemin hazırlıyor!
Acıyarak ama keyifle karşılıyorum herşeyi..
Hiç olmadığım kadar mutlu, hiç hissetmediğim kadar netim; hem kendimle hem de olanlarla ilgili..

Çok fazla karmaşık hale getirmek insanoğlunun tuzağı aslında.
Şöyle bir silkeleyip kendini, basite indirgeyince anlıyor insan..
Neye değip neye değmeyeceğini!

Hani o ilk öğrendiğin değerler var ya, işte onlar yol gösteriyor en çok!
Doğru ol, mesela...
Mesela, hak yeme...
Mesela, boş konuşma...
İradeli ol...
Kendini sev ama çok önemli olduğunu düşünme.
Mutluluk koşullarda değil, tam kalbinin içinde!
Düşüncelerini ve niyetini temiz tut, kirletme, kirletmelerine izin verme!
Çok kırılsan bile, ah etme.
Ve en önemlisi..
Kendine sor...neden diye😊
Cevabı duyarsın!

İşte o zaman, ne kadar yanlış yapmış olursa olsun insan..ne kadar takılmış, kaymış, düşmüş olursa olsun...ne kadar aldanmış, anlayamamış...

Bu mavi küre, bu kıymetli hayat bize verilen, bu düzmece senaryo, bu çok büyük anlamlar yüklenen olaylar, çok çok önemli insanlar...

Hepsi toplanıp hayatındaki  yerlerini alıyor ve oyun başlıyor...

Üzünce üzülüyor, kınayınca sınanıyor insanoğlu!
Neden diye soranlar anlıyor...







26 Şubat 2018 Pazartesi

Kararlar


Bazı kararlar kendiliğinden alınıverir...hayat her koşulu sunar, karar alır yürürsün!
Rüzgar arkandan gelir.. sen kendin karar aldım ve çok şey becerdim sanırsın..
Her kararı doğru ve kolay alabileceğini hissettiren kararlardır bunlar..
Bedel ödetmez, can yakmaz, hesap sormaz!

Bazıları ise uykusuz gecelere, hep yerinde saymalara, bir girdapta dönmelere gebedir!
Çıkış yolu yokmuş gibi durur...
Kalbinin içinde hissedersin ağırlığını.
Fırtınada tek başına, bir başına, kız başına kalırsın...
Kendine inancını, özgüvenini, hayatını alt üst eder...sen seyirci kalırsın..

Hayat önce egomuzu şişirir, sonra nefsimizi köreltir..
Denge budur!
Yapılacak şey şişerken de, inerken de geçeceğini bilmek ve kendini çok önemsememektir!
Ne içindeki coşkuyu, ne seni saran acıyı, ne mutluluğu, ne mutsuzluğu çokta önemsemediğin gün güçlenir ve devam edersin!
Sonuçta hiçbirşeyin kendine ettiğin ihanete değmeyeceğini anlar insan bir gün!
Karar ne olursa olsun sen kendini sararsın💟


Gökhan Dubai’de, Kaan Türkiye’de yaşıyor şu aralar...
Arayan soran merak eden dostlar...
Ben araftayım şimdilik...  Benim kararım değildi ne Dubai’ye gitmek, ne de Türkiye’ye dönmek🙂
Belki de arafta olmamın sebeplerinden biri de bu...kim bilir?🤔
Bir süre daha böyle devam edecek gibi duruyor, gel-git ile..
Kabul edip, adapte oldum hayata!
Bana ihtiyacı olanların yanında, yakınında olmanın derin huzuru ile havada kalmış hayatın kargaşası arasında bir konum aldım yaşıyorum🙂
Nedenini bulamadığım birşeyin nasılını anlatmaktan yorgunum, içime kaçmak istemem bu yüzden🙂
Yazamamamın nedeni budur belki🙄

Hem İzmir’e hem Dubai’ye beklerim😜









7 Ocak 2018 Pazar

Çocuklarımız...Yumuşak karnımız!

Çocuklarımız...yumuşak karnımız..

En büyük aynamız!
Kendi yaralarımızı görmemize sebep küçücük canlar...
Eğer bir iyileşme şansımız varsa...kendimizden yeni bir ben yaratma, geçmişimizi temize çekme bence çocuklarımız sayesinde var..
Aldığımız yaralara tek merhem çocuklarımız!

Onları bir proje olarak ele almaktan söz etmiyorum, hiç bir zaman böyle bir derdim olmadı..
Onların her istediğini yapıp, kendi yaşadığımız sıkıntıları onlara yaşatmamaktan da söz etmiyorum...Benim hiç şansım olmadı, çocuğumun olsun, en iyisini giysin, herşeyi olsundan da değil!
Tam tersi, hiçbir zaman böyle bir anne olmaya çalışmadım...

Çocuğunu mükemmel dünyaya boğmaya çalışırken, kolunu kanadını kıran nice aileler gördüm çünkü..
Her oyunda kazandırılan çocuklar gördüm, yere düşünce ayağa kalkamayan...
Yerlerde tepinip ağlayarak, herşeyi alabilen..
3 dil bilen ama kendini bilmeyen!
Spor yapan ama oyun kuramayan!
Botları olan ama sularda oynayamayan!
Falan filan..Yani bundan bahsetmiyorum!
Çocuk mutlu olsun diye onu ilgi, para ve güya sevgi seline boğmaktan bahsetmiyorum!

Ben gerçek, doğal ve akışında bir ilişki kurabilirsek.. hayatta bizden çıkmış ama bizim olmayan çocuklarımızla..
Daha güzel insanlar olma şansımızdan bahsediyorum!

O düştüğü zaman beraber düşmekten, elini tutup kalkmaktan...
Dünyayı, iyisiyle, kötüsüyle birlikte tanımaktan, yaşam akışımızda karşımıza çıkan her şeyi birlikte karşılamaktan...
Yanlışta yapsa yanında durmaktan!
Bir şeyi istemediği, sevmediği zaman saygı duymaktan!
Onunla üzülmekten, ağlamaktan... ama üzülmesin diye -mış gibi yapmamaktan...
Doğruyu söyleyebilmekten, yalnızca gerçeği ve beraber üstesinden gelmekten..
Özür dilemekten, yanlış yaptım demekten!
Bir insanı, kendimizi yani, olanca ve tüm zaafları, mücadeleleri, güçlü ve zayıf yönleriyle tanımasını sağlamaktan bahsediyorum...

En çok korktuğumuz şeylerden yani🙂
İşte belki o zaman çocuklarımız bizi, biz kendimizi aklayabiliriz bu hayatta!

Fetva vermeyi bırakıp, yalnızca onları çok seven ve sadece insan olan zavallı ruhlarımızı onlara açtığımız zaman..
Onlar insanı, dünyayı, gerçeği olanca çıplaklıklarıyla bizde gördükleri zaman...

Ve her şeye rağmen sonsuz, sınırsız, koşulsuz, şartsız vermeyip (!), sadece sevebildiğimiz zaman...
Belki kendimizi temize çekip, yaralarımızı sararız..kim bilir?

Ama dedim ya...
Çocuklarımız...yumuşak karnımız!
Yumruk yememek için zırhlarımızı kuşandığımız!!!

4 Ocak 2018 Perşembe

Boşluklar vs Duvarlar

Kendimle ilişkim çok eskiye dayanıyor...
İlk hatırladığım yaşlar 4-5 yaşlarım sanıyorum.
İlk baskın hatırladığım duygular ise güvende olma ihtiyacım, rutinlerden keyif almam, sevildiğim, yalnızlık ve sosyal anlamda kabul görmeme kaygısı..

Çünkü arkadaşım, kardeşim, ablam, abim yok!
Yani aynam yok aslında...
Nasıl bir insan olarak göründüğümü  bilmiyorum...
Sevilesi miyim, güzel miyim, güçlü müyüm, yönetici miyim, ezik miyim hiç bir fikrim yok kendimle ilgili...o yüzden halam, annem ve babamdan oluşan kozamda, risksiz bir sevgi seli içinde, rutinlerimi yaşıyorum!
Bazen eş dost çocukları geliyor, aynaya bakmaktansa, gözümü sımsıkı yummayı tercih ediyorum, kendimi görmemek için...
Sevgi var, huzur var, güven var ama...birşey eksik🙂

Çok güçlü olduğum, çok sevdiğim, çok istendiğim, terkedildiğim, terk ettiğim, onaylandığım, dışlandığım, yönettiğim, tabi olduğum her tür ilişkiden geçtim yıllarca sonrasında..
Epeyce hırpalandım, soyuldum, soyundum!
Epey kalın zırhlarım oldu, içinde ben yok oldum, kimseler görmedi!
Çırılçıplak kaldım, savunmasız ve aciz...kimseler bilmedi!
Evlat oldum, eş, sevgili, arkadaş, yandaş, sırdaş..anne oldum!
Aynalara bakmayı hatta içinden geçmeyi öğrendim.
Ne yaparsam kim beni sever öğrendim.
İşime gelenleri öğrendim...topu taca atmayı, geceleri uyanık yatmayı..
Epeyce kazandım hayatta yalan yok! Hep korundum, kollandım, sevildim bir şekil..
Hayat bana şanslı davrandı inkar edemem..

Ama o boşluk hiç dolmadı!
Eksik bulunmadı...
Tamamlanmak için attığımız bin türlü takla, onaylanmak için verdiğimiz her tür kavga hep bundan değil mi?
Eksik olduğumuzu bildiğimiz için belki hala...
Belki tam olmak için ilk bırakmamız gerekenler o ilk duygular kim bilir?

Boşluğu oluşturanlar, etrafına ördüğümüz duvarlar belki...
Kim bilir?

Hayat yolu, içlerindeki boşluklardan geçenlere sevgilerimle...



2 Ocak 2018 Salı

Çarşı karıştı😜

Çarşı karıştı😜

Tam iki yakasını bir araya getirdim alıştım yeni hayatıma derken..
Tam ev her yer olur, mühim olan benim derken..
Tam marinadır, manzaradır, havuzdur, keyiftir derken..

Eve geldik🙄

Yağmurda kahve, kordonda rakı, muhabbette keyif, kalbimde dostlar, bende ise hala İzmir varmış hatırladım🙂

Yani çok affedersiniz ama boku yedim😜

Biraz daha burdayız..İzmir’i yaşamayı, oturup yazmaya tercih ettiğim için yazmıyorum...
Arayıp benden önce yazımı soran tüm dostlara selam olsun, az gezip döneceğim😘